Genel anlamda işten kaytarmayı seven bir toplumuz.
Elbette gereğinde öne çıkarak elini taşın altına koyanlar var ama sayı gerçekten çok az.
Onlara da enayi muamelesi yapılıyor, tüm işler onların üzerine yıkılıyor!
Savaş ortamında kahramanlık olabilecek girişimler normal ortamda enayilik ya da işgüzarlık olarak görülüyor.
Bir görev söz konusu olduğunda kaçacak delik arayanların sayısı hiç de az sayılmaz.
Kim uğraşacak düsturuyla açıkça dile getirilen bu tembellik neden acaba!
Çaresizlikten mi?
Yoksa cehaletten mi?
Biz Ne Diyelim?
Atalarımız, “Cahile söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.” demiş.
Mevlana bile baş edememiş, “Cahille sohbet etmek zordur bilene, cahilin yanında kitap gibi sessiz ol.” demiş.
İmam-ı Azam “Cahillerle yaptığım bütün tartışmaları kaybettim.” demiş.
Hacı Bayram Veli, “Cahilden sakınınız.” demiş.
Aşık Veysel, “Cahil insan, gül ise de koklama.” demiş.
Ömer Hayyam, “Kör cehalet çirkefleştirir insanları.” demiş.
Platon, “Cahillik kötülüklerin köküdür.” demiş.
Konfüçyüs, “Cahillik aklın gecesidir ama, aysız yıldızsız gecedir.”
Montaigne, “En büyük cezaevi, cahil insanın kafasının içidir.” demiş.
Goethe, “Eyleme geçmiş cehaletten daha korkunç bir şey yoktur.” demiş.
Einsten, “Cehalet ne güzel, her şeyi biliyorsun” demiş.
Atatürk, “Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz; bizim kastettiğimiz, hakikati bilmektir, toplumun düşmanı cehalettir, en büyük savaş, cehalete karşı yapılan savaştır.” demiş.
***
Eee biz ne diyelim şimdi?
Cahaletten daha yıkıcı bir silahın olmadığı bir yaşam sürüyoruz!
Ve har anında cehaletle mücadele var!
Kim başarabilmiş?
Bin yıl önceki de yüz yıl önceki de aynı şeyi söylüyorsa ne için uğraşıyoruz?
Yine de Allah’tan ümit kesilmiyor tabi!
Kolay olanı değil de doğru olanı yapmaya başlarsak belki bir şeyler değişebilir.
Özellikle de eğitimde!