Bu kez siyasetten, adaletten ya da sağlıktan değil sadece eğitimden bahsetmek istiyorum.
Her konu şüphesiz eğitimle ilgili.
Her sorunun çözümünde en büyük payı eğitime vermek gerekiyor.
Bundan dolayı hangi konudan söz etsek sonunu çaresiz eğitime bağlıyoruz.
Aslında her şeyde olduğu gibi eğitimde de ne yapılması gerektiği belli.
Amerika’yı tekrar keşfetmeye gerek yok!
Değişim değişim diyerek yapılması gerekenlerin tam tersini yapmayı bırakmalıyız demiştik daha önce.
Bu da çok zor değil aslında.
Mülakatın yerine liyakatı getirmek ilk ve en önemli adım olabilir.
Kadrolarda gerçek ihtiyaçları dikkate almak ardından gelebilir.
12 yıl zorunlu eğitimi gerçek manada son dört yılında yeteneğe göre ayrıştırma yapılarak üniversite kapılarında yığılma önlenebilir.
Gençlerin yeteneklerine göre meslek sahibi olmaları sağlanabilir.
Tek alternatifin üniversite olmadığı anlaşılırsa giremeyenlerin başarısız hissetmesi önlenebilir.
Üniversite ya da fakülte açmayı ve öğrenci sayısını arttırmayı bırakarak kaliteyi arttırmak adına adımlar atılabilir.
Sürekli bir yenisi açılan imam hatiplerde 15’i bulmayan sınıflar varken sayıları sabitlenen nitelikli okullarda 40’a dayanan öğrenci sayılarını azaltacak çözümler bulunabilir.
İngilizceyi, matematiği, fen bilimlerini öğretemediğimizi düşünenler biraz araştırır ve dünyadaki örneklerine bakarlarsa sosyal bilimleri hatta Türkçeyi de öğretemediğimizi anlayabilir.
Geçtiğimiz haftalarda on günlük bir Danimarka ve İsveç gezisi yaparken bu acı gerçeklerle bir defa daha yüzleştim.
Tüm okullarının bizim BİLSEM olarak bilinen bilim sanat merkezlerindeki atölyeler şeklinde çalışması gerçekten dikkat çekiciydi.
Böylece her öğrenci küçük yaşlarda çeşitli uygulamaları deneyerek yeteneklerini keşfetme konusunda şans elde edebiliyor.
Renkli atölyeler yanında herkes tarafından görülebilen şeffaf sınıflar da oldukça ilginçti.
Dış cephenin dahi büyük bir kısmı camlarla kaplı sınıflarda ne yapıldığı isteyen herkes tarafından takip edilebiliyordu.
Bunları gerçekleştirmek ne kadar zor olabilir?
Bizim öğretmenlerimizin dahi önemli bir kısmı hala ezberinin ötesine çıkamamakta ve buralarda ne yapıldığını anlayamamakta.
Öğrenciye hızlı bir şekilde aktararak anlayıp anlamadığı ile ilgilenmeden okuldan uzaklaşma derdinde!
Tabi bu da öğretmenlerimizin değil onlara gerekli donanımı kazandıracak ortamı sağlayamayan idarecilerin sorumluluğu.
Elbette kendini geliştirme seçeneği de var ama bu da olanaklarla ilgili.
Diğer taraftan şeffaflık konusuna gelirsek, niteliğin artmasını gerçekten hızlandırabilir.
Mesela tamamen cam kapıdan oluşan, idareciler ve veliler tarafından görülebilen sınıflar…
Ya da atölyeler…
Ne mahsuru olabilir bunun?
Biraz zorlayıcı gibi görünse de şeffaflık mevcut insanımızın hoşlanmadığı bir durum olsa da inanın ilerlemenin ilk anahtarı olabilir.
Ya da herkesi üniversiteye yönlendirmek yerine doğru zamanda yeteneğini keşfetmesini sağlamak…
İlk, orta ya da lise kademesinde tüm sınıfların atölye şeklinde olması ve problemleri görerek çözüm üretmeye odaklanan öğrenciler yetiştirmek bugün yapmaya çalıştığımızdan çok daha kolay olacaktır.
Böylece herkes yetenekleri doğrultusunda sorunlara odaklanarak çözüm yolları bulabilecek bir eğitim almış olur.
Zihinleri doldurmak yerine çalıştırmayı öğretmek bugünkü tükettiğimiz enerjiden çok daha azıyla başarılabilir.
Böylece sürekli gaza basarak patinaj çekmek yerine yavaş da olsa kontrollü bir şekilde ilerleyebiliriz.
Ama en başta şunu anlamamız gerekiyor:
Bir anda her şeyi değiştirmemiz mümkün değil.
Sakin ve soğukkanlı bir şekilde sonuçlarını ancak torunlarımızın görebileceği kalıcı adımlar açık ve ortada.
Sadece bu iradeyi gösterebilecek siyasetçiler ve bunu anlayarak uygulayabilecek öğretmenler yetiştirmemiz gerekiyor.