00:26 - MİLYONLARCA VATANDAŞI İLGİLENDİRİYOR… PARASAL SINIR 149 BİN TL OLDU
18:13 - Bora Balcıoğlu: Silivri’yi daha güzel yarınlara taşıyacağız
17:36 - 100. Yıl Gençlik Oda Orkestrası’ndan muhteşem yıl sonu konseri
14:30 - ESENYURT’UN SORUNLARI ORTAK AKILLA ÇÖZÜLÜYOR
11:23 - Beylikdüzü’nde Hatay dayanışması
“Düşünmek ruhun kendi kendisiyle konuşmasıdır.” Diyor Sokrates.
Yaşadıkları, okudukları, izledikleri, dinledikleri yani deneyimledikleri hakkında çıkarımlarda bulunması ve kendine bilgiler üretmesi…
Ama bu yetenek her insan doğuştan bulunmayabilir.
Sonradan öğrenmesi gerekir birçok insanın.
Nasıl yaptığını bilmese de yapmayı öğrenebilir en azından.
Yeni bir fikirle karşılaştığında dalga geçerek karşı çıkanlar zamanla benimseyerek en şiddetli savunucuları olabilir.
Düşünen, mukayese yapabilen insan doğal olarak zamanla değişecektir.
Değiştiğinin farkında olsa da olmasa da bu kaçınılmaz bir gerçek.
Ama düşünmeyi öğrenemeyen insanlar da oluyor maalesef.
Düşünemeyen insanların değişmesinden söz etmek de mümkün olmaz.
Çıkarları doğrultusunda oradan oraya savrulsalar da anlamadıkları için davranışları değişmez.
Hangi safta olurlarsa olsunlar düşünceleri aynı kalır.
En iyi anlayan kendileriymiş gibi davranıp çığırtkanlık yaparak aynı safta olmayanlara saldırırlar.
Safları belli olsun diye çırpınıp dururlar.
Kendi bireysel gelişimlerini tamamlayamamanın verdiği sıkıntıyla baş etmeye çalışırlar.
Var olduklarını anlamalarının tek yolu seslerini yükseltmektir onlar için.
Yerinde sayanlar yürüyenlerden daha çok gürültü çıkartır denmesi bundandır aslında.
Kötü örneklerin iyilerden daha bilinir olması da!
İyilerin susması daha da cesaretlendirir onları.
Haklı oldukları pekişir kendi kafalarında.
Gürültüden başka haklılık göstergesi yoktur düşünemeyen insanın.
Sadece sesiyle bastırabilir karşıdakini düşünceleri yetmediği için.
Kimin sesi çok çıkıyorsa en güçlü odur.
Ya da arkası en güçlü denilebilir…
Sesleri yoksa arkaları da yoktur çünkü!
Bir yerlere ait hissetmek ve kabul görmek için onlar gibi görünmeleri şartını baştan kabul ederler.
Kraldan çok kralcılık yaparak da bunu sağlamaya çalışırlar.
Kendilerince kralın sözcüsü olurlar.
Başka hiçbir katkıları olmadığı için onu koşulsuz ve sorgusuz savunmaktan başka çareleri yoktur.
Sesi en fazla çıkanın kral tarafından en çok sevileceğine inandıkları için de sağa sola sataşarak yükselmeye çalışırlar.
Yerinde saydıkları için bu şekilde bir şeyler yaptıklarına inandırırlar.
Netice ortada:
Beyni çalışmayan ancak çenesi çalışan, bir yerlere yaranarak makam mevki sahibi olan binlerce insan…
Düşünemeyen ama karar vermesi gereken…
Anlayamayan ama fikir üretmesi gereken…
Ne yapacağını bilmeyen ama bir şeyler yapması gereken…
İlerlemesi gereken ama nereye gideceğini bilemeyen insanlar.
İlerleyemeyince de ne yapsın?
Dikkatleri dağıtacak…
Yaygara daha da artacak doğal olarak!