Bilgi çağı geçiyor, artık bilgiyi kullanma çağını yaşıyoruz.
Hiçbir şeyin eğitimin ulaşamayacağı bir yerde olmadığı yani eğitimin yapamayacağı bir şey olmadığını defalarca söylenmiştir.
Tabi doğru yöntemler kullanılırsa!
Öğrenmeyi öğretmeden sadece konu hakkında bilgi aktaran öğretmenler ya da velilerin anlamakta zorlanacakları mevzulardan bahsetmek gerekiyor.
Ara ara değişik konularda değinsek de bu kez sadece hayat okuluyla okul hayatı arasında olması gereken sıkı ilişki üzerinde duracağız.
İnsana okul hayatında nasıl öğreneceğini öğretmeden, eleştirel okuma davranışı kazandırmadan, öğrendiği şey hakkında düşünmesini sağlamadan verilen akademik bilgiler doğal olarak hayat okulunda pek işe yaramıyor.
En azından bunu kendileri kazanarak hayata uyarlayabilecek kadar zeki olmayanlarda…
Aslında bunu bütün öğrencilerimiz başarabilir. Elbette nasıl yapacaklarını öğretebilirsek…
Mesela hangi ders olursa olsun, ilk önce o dersin amacını çocuklarımıza doğru bir şekilde anlatabilirsek…
Her konunun nerede işlerine yarayabileceği açıklayabilirsek…
Hatta örneklerimizi hayatın içinden seçerek onları konunun içine sokabilirsek…
En azından neden öğrenmemiz gerekiyor sorusuna öğrenmeniz gerekiyor de ondan ya da sınav da çıkacak da ondan gibi hedefleri yok eden cevaplar vermesek…
İnsanı bilgili yapan donanımları kazandırmaktan ziyade, zira bilgi artık her yerde, o bilgiyi nasıl kullanacağını çözmüş olan bir bilgeye dönüştürmekten bahsediyorum.
Çocuklarımızı bilgiyle yüklüyoruz.
Ne olduğunun farkında olmadan doldurduğumuz bellekler bilen ama bildiğini bilmeyen, ne yapabileceği hakkında hiçbir fikri olmayan taşıyıcılara dönüşüyor.
Bilgisiyle övünürken o bilgi hiçbir işe yaramıyor çünkü öğrenmesi gerektiği için, sınavı geçmek için öğrenmiş ve bilgili olmanın ötesine geçememiş.
Belleğindeki azıcık bilgiyi her şey sanması da cabası…
Bilmenin işe yaramadığını bilmeyen, yani aslında bilmeyen ama bilmediğini de bilmeyen bireyler yetiştiriyoruz.
Sonuç olarak Konfüçyüs’ün söylediği gibi, düşünmeden öğrenmenin gereksizliği veya öğrenmeden düşünmenin tehlikesiyle baş başa kalıyoruz.
Bilgiyi bulmayı ve kullanmayı bilen, sorarak öğrenen ve öğrendiğini yaşayan insanlar yetiştirmek için önce buna inanan öğretmenlere ihtiyacımız var!
Sadece yemek yemeyi değil sindirmeyi de öğreten öğretmenlere…
Aksi taktirde gördüğümüz gibi yediklerimiz bir işe yaramıyor.
Diğer taraftan bir de sürekli sevgiden bahsedenler var!
Sevdirmeden olmaz!
Sevdirerek öğretmeliyiz!
Falan filan…
Elbette sevdirmek iyi bir sonuç almak için gerekli ama amacını bilmeden yaptığımız işi istediğimiz kadar sevelim sevdirelim…
İstek kesildiğinde jeneratör gibi devreye girecek bir irade oluşturmadıkça sonuca ulaşmak zor olacaktır.
Keşke hayat hep sevdiğimiz şeyleri yapacak kadar eğlenceli olsaydı ama bu sadece küçük bir azınlık için mümkün.
Ama onlar bile kimi zaman yoğun ve sıkıcı sorumluluklar almak zorunda.
Bilgileri bilgeliğe çevirmek için gereken uygulama alanları her zaman çok eğlenceli olmayabilir.
Ama sağlam bir birey ve sağlam bir toplum için gerekli unsurlar…
Bunu ne parayla ne de silahla başarabiliriz!
Tek çare eğitim…
Ama itaat eden bilgililer değil sorgulayan bilgeler yetiştirmek için çalışan bir eğitim…