21:43 - BÜYÜKÇEKMECE’DE 10 YILLIK İNŞAAT RUHSATLARI MERCEK ALTINDA
23:43 - KENT KONSEYİNDE SKANDAL: GAZETECİ EMRAH ÖZTÜRK’E SALDIRI
15:30 - KİLER GYO’DAN KAVAKLI’DA HUKUKSUZLUK ABİDESİ
22:33 - AK PARTİ BEYLİKDÜZÜ’NDE DİPLOMA KRİZİ: İLÇE BAŞKANI GÖREVDEN ALINDI
16:19 - Özgür Özel’e Saldıran Şahsın Korkunç Geçmişi Ortaya Çıktı
|.
Hangi acının atlasında kaybettik kendimizi? Kimi yok etmek adınaydı acizliğimiz? Dünyanın diğer ucunda ki acı benim değil miydi? Ben değil miydim orada ki sağır, dilsiz insan?
Ya niyedir bu zerzeniş, niye parçalanıyor ruhumuz, bedenimiz niye tutuşuyor? Kendi ateşinde yanmaktan mı? Tüm bildiklerimizi unutuyoruz, ezberlediğimiz herşeyi.
Sanki bir ses yükseliyor, dil damak adına adanıyor kulaklarımıza, ”Herkes kendi gönlünün cennetini yaratır…”
||.
Sahipsiz sevinçler vardı suya sabuna dokunmayan.
Sonra her sabah güneşin peşine takılıp gelen umutlar vardı. Yaşamak için, ”bende varım” dercesine ışık hüzmesi arıyordu gözleri. Ne rüzgarın sesi ne de kuşların cıvıltısını duyabiliyordu, biz insanoğlu. Herşey nasılsa, öyle işte, yaşayıp gidiyorduk. Sonra kimsesizlik sardı dünyayı, kimse sahiplenmedi kederi…
Birilerini yok ederek var olmayı, kendimizi yok ederek başkasını var kılmayı, birileri iyiyken eksik hissetmeyi, gücü tek elimizde tutmayı, sığınmayı, korkmayı, korkutmayı tanıyor, iyi biliyor ve tekrarlıyoruz.
Bu defa başka türlüsünü deneme zamanı!
O halde; beraber üzülüp, ruhumuzu beraber tamir edeceğimiz yollarda buluşalım..