Sayın Başkan öncelikle Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Biraz kendinizden bahseder misiniz?
-43 yaşındayım. Evliyim, biri 1 yaşında kız, diğeri 10 yaşında erkek olmak üzere 2 çocuğum var.Avukatım, serbest avukatlık yapıyorum. Yaklaşık 2,5 yıldır il başkanlığı görevini yürütüyorum. O dönemki yönetim kurulu üyelerimizle birlikte 2 sene dolu dolu görev yaptık. Bir erken seçim, bir yerel seçim, bir olağan kurultay, bir de tüzük kurultayı atlattık. Şimdi de yeni yönetim kurulumuzla birlikte,yine hem partimize, hem ülkemize, hem de İzmir’e hizmet etmek için görevimizin başındayız.
Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekilleri son günlerde sosyal medya üzerinden yürütülen gündemle ilgili olarak başkanlığınızda bir toplantı gerçekleştirdi, alınan kararlar nelerdir?
-Milletvekillerimizle yaptığımız toplantının gündemi son 2 haftadır İzmir üzerinden yürütülen provokasyonlar ve bu provokasyonları kullanan AKP iktidarının gündem değiştirme çabalarıydı. Önce camilerimiz üzerinden yapılan ve ne hikmetse, 2 haftadır kimin yaptığı veya yaptırdığı bir türlü bulunamayan provokasyonun kullanılarak partimize ve kentimize yapılmaya çalışılan saldırıları ele aldık. Tabi, bu provokasyonla eş zamanlı başlatıldığı açık olan sosyal medya kazıcılığıyla başlatılan cadı avcılığına karşı da partimizin tavrını ortaya koyduk. Biliyorsunuz bir arkadaşımız haksız yere tutuklandı. Başka bir arkadaşımız gözaltına alındı, adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı. Olayın gelişimine baktığınızda bu eylemin amacı, halkı CHP’ye ve Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer’e karşı kışkırtmak idi. Neden derseniz, seçilen şarkı Tunç Soyer’in 31 mart yerel seçimlerinde kullandığı seçim şarkısı. Diğer yandan Tunç beyin bir röportajında “Çav bella şarkısı benim üzerime yapıştı, benimle özdeşleşti” açıklamasından 2 gün sonra bu provokatif olay gerçekleştiriliyor. Böyle tehlikeli bir senaryonun özellikle İzmir’de hayata geçirilmesi de oldukça manidar. Şunu biliyoruz ki,her zaman sağduyulu olan İzmirli hemşerilerimiz bu tip provokatif olaylara geçmişte de prim vermediler, bugün de prim vermezler. Milletvekillerimizle yaptığımız toplantımızın konusu ve gündemi buydu. Toplantı sonrasında da zaten hukuki sürecin takipçisi olacağımızı, bu provokasyonun failleri bulununcaya kadar işin peşini bırakmayacağımızı kamuoyuna duyurduk.
Ak partili vekillerin gündemi CHP üzerinden yürürken Cumhuriyet Halk Partisi vekilleri ekonomik sıkıntılara ve işsizliğe dikkat çeken açıklamalarda bulunuyor siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
-AKP iktidarı ülkeyi yönetemediğinden, ekonomik anlamda halkımızın durumu her geçen gün daha da kötüleştiğinden, gündem değiştirmek, kamplaşma ve kutuplaştırma yaratmak için CHP’ye mesnetsiz ve halkımızın prim vermediği ithamlarda ve saldırılarda bulunuyor. Aslında bu durum AKP iktidarının artık sonunun geldiğinin, halkımızın AKP’ye verdiği son kredinin de kötüye kullanıldığının kendileri tarafından da bilindiğini gösteriyor. Onlar da haklı, ülkede her gün işsiz sayısına binler eklenirken,fabrikalar-işletmeler iflas ederken, eğitim kalitesi her yıl daha da düşerken, adalet artık aransa da bulunamaz bir hale gelmişken ve iktidara yakın eş, dost kim varsa saraylarda zevkü sefa içinde yaşarken, salgında halk ekonomik anlamda yokluğa terk edilmiş ve 5 tane maske dağıtılamamışken ne yapacaklar? Halka “Biz bunları yapamadık, yine beceremedik” demeyeceklerine göre, suni, manasız gündemler yaratarak halı kandırmaya, CHP’nin yükselişini durdurmaya çalışacaklar. Ama bizler vekillerimizle, Belediye Başkanlarımızla ve örgütlerimizle bu tuzağa düşmeyecek, halkın gerçek sorunlarına dile getirirken, bu sorunları da çözmeye devam edeceğiz.
Muharrem İnce, geçtiğimiz günlerde Haber Global canlı yayına katıldı ve açıklamalarda bulunurken sözleri kesilip Tayyip Erdoğan’ın konuşması canlı yayınına verildi. Muharrem İnce’nin programı terk etmeden önce yaptığı açıklama için ne düşünüyorsunuz?
-Maalesef gazete ve televizyonlarımız ve bu kurumların çalışanları yıllardır süre gelen bir iktidar baskısı ve kapatılma, tutuklanma tehdidiyle karşı karşıya. Bunun sonucu olarak da iktidarın ve özellikle AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yerli yersiz tüm seslenişlerine kendi kanallarında yer verme zorunluluğu ve baskısı altındalar. Elbette bu baskıya boyun eğmeyen ve özgürce yayın yapmak için mücadele eden medya kuruluşları da var. Sayın Muharrem İnce’nin katıldığı programda arka arkaya birkaç defa sözünün kesilerek, sürekli aynı nutukları atan AKP Genel Başkanının konuşmasına bağlanılması bizce de saygısız ve yanlış bir tavırdı. Sayın İnce’nin bu duruma tepki göstermesini haklı görüyorum. Zaten Sayın İnce de tavrının stüdyoda bulunanlara değil bu düzene boyun eğen medya patronlarına olduğunu ifade etti.
Tüm Dünyada olduğu gibi İzmir’inde gündemi Coronavirus (COVID-19) , İzmir’de alınan Coronavirus tedbirleri sizce yeterli mi?
-Bu soruya iki açıdan bakmak lazım. Ama öncesinde bu salgına karşı en büyük silahımız ve dayanağımız olan, salgında kendi canını hiçe sayarak ailelerinden aylarca uzak kalan, bizlerin sağlığı için canla başla çalışan tüm doktorlarımıza ve sağlık çalışanlarına bir kez daha minnetimizi ve teşekkürlerimizi sunmak istiyorum. Onlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Sorunuza gelince ilk olarak İzmir için değil de Türkiye için alınan ortak önlemlere bakmak lazım. Bizim başından beridir söylediğimiz ve Bilim Kurulu’nun da hükümete teklif ettiğini bildiğimiz genel sokağa çıkma yasağının ilan edilmemiş olması, çok büyük bir hataydı. Burada yine AKP iktidarının ekonomiyi getirdiği ve artık döndürülemez olan kötü durum karşımıza çıkıyor. Bu ekonomik şartlarda sokağa çıkma yasağını uygulayamayan iktidar maalesef ki salgının daha da yayılmasının önüne geçemedi. Bu durum dolayısıyla İzmir içinde kötü bir sonuç yarattı. Halkın sağlığını, canla başla çalışan sağlık çalışanlarının emeklerinin heba olmamasını düşünen bir iktidar olsaydı, genel sokağa çıkma yasağı kesinlikle uygulanırdı. Ama maalesef ki AKP iktidarı bu özellikleri taşımadığı herkese göstermiş oldu. İkinci olarak tıpkı İstanbul’da, Ankara’da olduğu gibi İzmir’de de halkın en büyük şansı CHP’li belediyelerimizin iktidarın alamadığı önlemleri ve yapamadığı yardımları halkın ayağına kadar giderek gerçekleştirmesiydi.İzmir’de hem dayanışma için İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer’in başlatmış olduğu kampanyalar, belediyelerimizin ücretsiz gıda, maske, hijyen malzemesi, dağıtımındaki başarısı ve özellikle 65 yaş üstü insanlarımızın evine kadar götürülen hizmetler ile birlikte sağlık çalışanlarımıza sunulan konaklama hizmetleri, bu salgında İzmir halkının kendini yalnız hissetmesinin önüne geçti. Bu salgında işin büyük kısmı belediyelerimizin üzerindeydi. Bizler iktidarın tam tersine sosyal belediyeciliğin tüm örneklerini veren belediye başkanlarımız ve sokak sokak yardım dağıtan parti örgütlerimizle birlikte İzmir halkıyla dayanışma içindeydik.
Hükümet sokağa çıkma yasağını 2 saat öncesinden haber vererek büyük bir kaosa yol açmıştı buna ilk tepki verenlerden birisi sizsiniz sizce devlet destekli sokağa çıkma yasağı gelmeli miydi?
-2 saat önce duyurulan sokağa çıkma yasağı kelimenin tam anlamıyla beceriksizlik ve basiretsizlikti.Devletin kendi kurumları arasında dahi bir bilgilendirme olmadan Belediyelere dahi bilgi verilmeden “Yaptım oldu” mantığıyla yapılan bu uygulama, milyonlarca vatandaşımızın sokaklara dökülmesine neden oldu. İktidarın bu beceriksizce ve basiretsizce uyguladığı sokağa çıkma yasağı nedeniyle hem hijyen ve sosyal mesafe kuralları ihlal edildi, hem sokaklarda ve caddelerde bir kaos oluştu, hem de halkta bir korku ve panik yaşandı. Devlet destekli sokağa çıkma yasağı gelmeliydi ama bu şekilde değil. Önceden duyurularak, gerekli önlemler ve uyarılar yapılarak ve sadece hafta sonları için değil en az birer haftalık uygulanmalıydı ki, bir anlamı olsun. Tabi bunun ekonomik sonuçlarını göze alamayan iktidar halk sağlığının kendileri için ikinci planda olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin ekmek yardımın yasaklanması ama Kayseri Büyükşehir Belediyesinin aynı yardımı yapmasına izin verilmesi parti ayrımcılığı gibi duruyor bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Söylenebilecek fazla bir şey yok aslında. Çünkü yapılan ayrımcılık çok net bir şekilde halkımızın gözü önünde cereyan ediyor. AKP iktidarının bu partizanca tutumunu birçok yerde görüyoruz ve üzülüyoruz. Üzülüyoruz çünkü AKP, belediyelerimizin bu yardımlarını engellerken aslında kendi vatandaşlarını cezalandırdığının farkında ve buna rağmen CHP’li belediyelerin yardım çalışmalarını engelliyor. Üzülüyoruz ancak AKP’nin bu tarz uygulamaları bizi daha da motive ediyor ve halkımıza hizmet etmek için görevlerimize, yaptığımız işlere daha bir şevkle ve motivasyonla sarılıyoruz. Zira Türk milleti bundan çok daha iyisini hak ediyor. Akp iktidarı artık ellerinden gideceği kesinleşen iktidarlarını bu türden yasaklamalarla, cezalandırmalarla kurtarmaya çalışıyorlar. Halkına salgında ekmeği ücretsiz dağıtan bir belediyeyi sırf CHP’li diye engellemeye çalışan bu iktidar, bu yaptıkları ile ancak gidişini hızlandırmakta. Bunu anlayacaklar ama anladıklarında çoktan gitmiş olacaklar.
Belediyelerin bağış toplama yasağı hakkında düşünceleriniz nedir?
-Burada da çok net bir korku var. Nedir bu korku hemen anlatayım. AKP ve Genel Başkanları yıllarca CHP gelirse sosyal yardımları keser, yoksula yardım etmez diye kara bir propaganda yürüttü. CHP’nin yerel seçimlerdeki büyük başarısın ardından belediyeleri kazandığımız her yerde sosyal yardımların artarak ve daha adilane dağıtıldığı ortaya çıkınca, halkımızın partimiz olan desteği katlanarak arttı. Tam da bu dönemde salgında halka daha fazla yardım yapılsın diye belediyelerimizin bağış kampanyası başlatması AKP’yi gerçekten korkuttu. Bu kampanyaların yerine hemen kendi kampanyalarını başlatarak, “Ya CHP’li belediyeler bizden daha çok yardım toplarsa” korkusuyla ve yasalara uygun olmayan bir kararla belediyelerimizin kampanyalarını durdurup, yapılan bağışlara da el koydular. Yine aslında halkı cezalandırdılar, vatandaşa gidecek sosyal yardımları engellediler. Bunun adı korkudur, bunun adı halk düşmanlığıdır.
Ekonomik açıdan baktığımızda Türkiye sizce ne durumda?
-Burada da bir senaryo var, bir de gerçekte yaşananlar var. Senaryoya ve damadın anlattığı hikayeye göre ekonomide her şey yolunda. Vatandaş refah içinde, işsizlik yok, hayat pahallığı yok, emeklimiz halinden gayet memnun ve esnaf kar üstüne kar ediyor. Halkın yaşadığı gerçeklere göreyse yoksulluk ve kriz üstüne kriz var. Genç işsizliğimiz yüzde 30’lara dayandı. Dış borcumuz resmi rakamlara göre bile 500 milyar dolara dayanmış durumda ki, gerçekte daha çok olduğu biliniyor. Türkiye tefecilerden yüksek faizle borç alan bir ülke haline geldi. İnsanlarımız çarşıya, markete giderken korkar haldeler.Türk lirası her geçen gün eriyor. İnsanlar artık kredi kartları ödeyemez haldeler. Merkez bankası rezervleri erimiş durumda, hazinemiz adeta boşaltmış halde. Eş dost yandaş zengin edilsin diye yapılan ihalelerle devlet zarar üstüne zarar ediyor. Bu iktidar artık ekonomiyi yönetemediği gibi, her hamlesiyle kötü gidişi daha da hızlandırıyor. Elbette Saraylarda, özel uçaklarda hayatını geçirenlerin,halkın parasıyla zevk ve sefa içinde yaşayanların halkın çektiği sıkıntıyı anlaması beklenemez. İktidarın tüm gündem değiştirme çabası bu berbat ekonomik koşullar konuşulmasın diye. Çıkartılan darbe tartışması, başlatılan provokasyonlar ve CHP’ye yapılan saldırıların altında ekonomideki içler acısı durumu halkımızla sürekli paylaşmamız yatıyor. Tüm bu saldırılar bizi bildiğimiz yoldan döndüremeyecek, ülkede AKP iktidarının yol açtığı tüm felaketleri halkımızla paylaşmaya devam edeceğiz.
İkinci kez CHP İzmir İl Başkanı olarak seçildiniz bu konu hakkında ne söylemek ister misiniz?
-Örgütümüzün beni ikince kez bu göreve layık görmesi elbette benim için büyük gurur. Türkiye’nin çok büyük sorunları var, Bu sorunların çözümünde halkın tek umudu Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’dir. Ben de bu uğurda örgütümden aldığım destekle ve il yönetimimle birlikte üzerime düşen sorumluluğu yerine getirme çabasındayım. Bu makamlar sorumluluk isteyen,gayret isteyen makamlar. Bu makamın sorumluluğu ve ağırlığının farkındayım. Layık olmak için de geceli gündüzlü çalışmaya devam edeceğim. Biz il yönetimi, milletvekilleri, ilçe örgütleri, yerel yönetimlerimiz, kadın ve gençlik kollarımız ile birlik içinde mücadele veren güçlü bir örgütüz.Böylesine vatanına ve milletine kendisini adamış yol arkadaşlarıyla birlikte yürümekten de büyük gurur duyuyorum.
Üretimi, üreticiyi, tarımı destekleyen, sosyal belediyecilik kapsamında ön safhalarda yer alan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin birçok projesine dayanışma ruhunuz ile ortak oluyorsunuz bu süreçte en çok konuşulan, ihtiyaç sahibi ailelere yardım sağlayan, ’Bizizmir’ kampanyası ve sizinde 3 fatura ödeyerek destek olduğunuz ‘Askıda Fatura’ kampanyası biraz bundan bahsedebilir misiniz?
-Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer gerçekten de CHP’li bir belediye başkanından tarıma ve üreticiye vermesi beklenen desteğin çok üzerinde bir destek veriyor. Zaten seçim kampanyası süresinde de tarım için büyük projeleri olduğunu, tarım olmadan kalkınma olamayacağını ifade etmişti. Seçilmesinin üzerinde kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen üreticilerle ilgili çok güzel projelere ve desteklere imza attı. Soyer döneminde İzmir tarım alanında daha çok projeye imza atacak, üreticimiz kalkınmaya devam edecektir. Diğer yandan salgında ekonomik anlamda kötü etkilenen, zaten kötü olan ekonomik şartların artan işsizlikle birlikte insanları çaresiz bıraktığı bir noktada İzmir büyükşehir belediyemiz tıpkı İstanbul büyükşehir belediyemiz gibi çok güzel bir dayanışma örneği daha ortaya koydu. Askıda fatura uygulamasıyla ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın su faturalarının yardımseverler sayesinde ödenmesi mümkün oluyor. İzmir bu kampanyaya da sahip çıktı ve kısa zamanda binlerce fatura ödendi. Elbette bu tür kampanyalara destek vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Ama bizim şahsi desteklerimizden daha çok İzmir halkının bu kampanyaya sahip çıkması önemli. Tüm İzmirlilere hem ‘Biz İzmir’ hem de ‘Askıda Fatura’ kampanyalarına verdikleri destek için yürekten teşekkür ediyorum.
Deniz Bey Avukat olduğunuz için sorum şu, son çıkan yasayla tutuklu gazetecilerin,avukatların bu yasadan faydalanamadığını biliyoruz bununla ilgili düşünceleriniz nedir?
-Türkiye uzun süredir yargının siyasi iktidarın etkisi ve baskısı altında olmasıyla anılan bir ülke. Öyle ki iktidarın veya sarayın hoşuna gitmeyecek bir haber yaptı diye veya bir yolsuzluğu, yalanı ortaya çıkardı diye gazeteciler tutuklanabiliyor. Gazeteciler tutuklanırken yapılan adaletsizlik ve kişiye göre değiştirilen yöntemler, af yasası çıkarken de aynı adaletsizlikle kişiye özel engellemelerle karşımıza çıkıyor. Bu, Türkiye adına, adalet adına, yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü adına kabul edilemez bir durum. Çağdaş demokrasilerde olmazsa olmaz ‘kuvvetler ayrılığı’ prensibi ve yine demokrasinin denge denetim mekanizmaları AKP iktidarında bir bir yok ediliyor. Yasama ve yargının yanında özgür basın ve medya da çağdaş demokrasilerde yürütmenin yani siyasi iktidarın eylem ve işlemlerini denetleyen ayrı bir güç. Ancak TBMM’de bir infaz yasası hazırlanırken ve yasalaşırken dahi, geçmişte örneği görülmemiş bir şekilde gazeteciler bundan faydalanamıyor. Ve bu durum, yasa tasarısında olmamasına karşın, gece yapılan bir değişiklikle gerçekleştiriliyor. İktidarın yaptığı tek şey daha fazla baskı, korkutma ve yıldırma politikası üretmek. Amaç tek tip (Konuşmayan, sorgulamayan,eleştirmeyen ve itiraz etmeyen – iktidar yandaşı) insan ve tek tip kurumlar yaratmak. Tüm bunlar yine aynı kapıya çıkıyor. İktidarını yargıya baskı yaparak, gerçekleri haber yapanları ve söyleyenleri tutuklayarak kurtaracağını zanneden zihniyet, bunu her yaptığında kendi sonunu da daha hızlı getiriyor.
Bu sefer tersten soracağım. İzmir halkından istekleriniz neler?
-Biz seçim zamanında projelerimizi açıkladık, çözümlerimizi anlattık, adaylarımızı çıkardık ve İzmir halkından destek istedik, oylarını istedik. Bizim istek hakkımız bitti. Şimdi İzmirliler bizden ne istiyorsa onların isteğini yerine getirmekten başka amacımız yok. İzmir, insanıyla, kültürüyle, tavrıyla ve kimliğiyle, bize mücadele etmek ve hizmet etmek için ihtiyaç duyduğumuz gücü veriyor. Bizler de bunun karşılığını vermek için ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz.
Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için tekrar çok teşekkür ederim.
-Ben de size ve egeningazetesi ailesine Teşekkür ederim.
Deniz Yücel Kimdir?
1977’de İzmir’de dünyaya geldi. İzmir Atatürk Lisesi ve Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi mezunu. 2001 yılından bu yana İzmir Barosuna kayıtlı serbest avukatlık yapıyor. 1999 yılında CHP’ye üye oldu.
2014 yerel seçimlerinde Büyükşehir Belediye meclis üyesi oldu ve 4 sene İzmir Büyükşehir Belediye meclisinde CHP grup sözcülüğü görevini yürüttü. 2018 yılında meclis üyeliğinden istifa ederek, 7
Ocak 2018 tarihinde yapılan CHP İzmir İl olağan kongresinde İzmir İl başkanı seçildi. Halen 9 Şubat 2020 tarihinde ikinci kez seçildiği il başkanlığı görevini yürütüyor. Evli ve 2 çocuk babası. İyi derecede İngilizce biliyor.
Röportaj : Ece İçmez