Çok meşgulüz…
Çok da hızlı…
Peki buna rağmen neden eksik, yalnız ve tatminsiziz?
Yakaladığımız fırsatlar, yetiştirdiğimiz işler neden mutlu edemiyor bizi?
Listemizi tamamlamamıza rağmen neden içimiz eksik?
Açıklayamadığımız boşluk ve eksiklik neden huzursuzluk veriyor hala?
Yoksa listemiz tamamlanmıyor mu bir türlü?
Üzüntümüz kaçırdıklarımızla mı ilgili?
Hep meşgulüz, hep koşturuyoruz ama yetişemiyor muyuz yine de?
Her şeyi yapmamıza rağmen hiçbir şey yapmamış gibi miyiz?
Yetişmeye çalıştıklarımızın hızı fark etmemiz gerekenleri görmemizi engelliyor sanki!
Eskisi gibi ağırdan almıyoruz, yavaş ilerlemiyoruz, esnek yaşamıyoruz, uzun sohbetler yapmıyoruz.
Dakikalarımızı bile parçalara ayırıp daha verimli kullanmaya çalışırken, istediğimiz her bilgiye anında ulaşırken, hayatımızı bu kadar dolu yaşarken hissedilen bu boşluk neden?
Belki de durmayı bilmediğimizdendir.
Durup dolu tarafı görmediğimizden…
Dolu tarafı görecek vaktimiz olmadığından…
Neden doldurmaya çalıştığımızı hatırlayacak vakit bulamadığımızdan…
Boş zamanları da ekranla doldurup zihnimize hayatı anlamlandıracak zaman bırakmıyoruz.
Sosyal medyada var olmaya uğraşımız kimin için mesela?
Zaten bir şeyleri yetiştirmeye çalışıyorken, daha gerçek hayatla baş edemiyorken neden bir de sanal dünyaya yetişmeye çalışıyoruz?
Gerçekten istediklerimiz orada olduğu için mi?
Yoksa olmak istediğimiz gibi göründüğümüz için mi?
Bir tarafta gerçekte yaşadıklarımız diğer tarafta ise yaşamak istediklerimiz…
İçimizi doldurması gerektiğini düşündüğümüz etkinlikler, başarılar, beğeniler zihnimizi dolduruyor sadece.
Kendimize bile yetişemiyor, ruhumuza dokunamıyoruz ama diğer insanlar için bir imaj yansıtmak, onlara dokunmak istiyoruz.
Günümüzün meşguliyet kültürüne hizmet ederken dolu olmayı bir statü göstergesi haline getirmiş olabilir miyiz?
Sanki meşgul oldukça değerli oluyoruz; ne kadar yoğunsak o kadar önemli hissediyoruz.
Boş anlarımız varsa, tembel olduğumuzu ya da geri kaldığımızı sanıyoruz.
Müzikte notalar kadar boşluklar da önemli değil mi?
Ya da resimdeki boşluklar değil mi çizileni görmemizi sağlayan?
İnsanın da nefes alacak ve zihnindekileri sınıflandıracak boşluklara ihtiyacı yok mu?
Doğa bile sessizlik ve boşluğa önem verirken biz hayatlarımızdaki boşlukları siliyoruz.
Yani giderek doğadan, doğallıktan uzaklaşıyoruz!
Meşguliyetimizin büyük kısmı da gerçek değil ve daha çok zihinsel bir yük oluşturuyor.
Çünkü zorunda hissediyoruz:
Her etkinliğe katılmak, her tartışmaya dahil olmak, her gündemi bilmek zorunda hissediyoruz.
Her mesajı yanıtlamak, her fırsatı değerlendirmek, her planı uygulamak zorunda hissediyoruz.
Sürekli tetikte olmak, sürekli tüketmek, sürekli hareket hâlinde kalmak zorunda bırakıyor bizi!
Kaçırma korkusu hayatlarımızın denetçisi hâline gelmiş.
Zamanı da bunun için eksiltiyoruz gibi!
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.