Asıl yolculuk, insanın kendisine yapmış olduğu yolculuktur. Tıpkı Tunç Soyer’in yolculuğunda olduğu gibi..
Çünkü o tüm yolculuklarında bir şeye inandı; gökkuşağının bittiği yerde hazine saklıydı ve bir gün o hazineye ulaşacaktı. Buna her inandığımda yol biraz daha uzadı. Yol bir yere gitmiyordu, giden kendisiydi. Yürüyen, yorulan, acıyan, sancıyan kendisiydi. Attığı her adımda biraz daha yaklaştı kendine. Dönüştü. Önce kendini anlamaya çalıştı sonra tüm dünyayı.
Hiçbirimizin birbirimizden bir farkı olmadığını ve bir çoğumuzun kalbi kırık çocuklar olduğunu gördü. Ve esas kahramanlar kalbi kırık çocuklardı, ‘cesur yürek’, ‘spartacus’ gibi.. Ve her kahramanın ihanet edeni de çok oluyordu. Öyle ki, uğruna savaştıklarıydı onu öldürmek isteyenler. Ama biliyordu, çıktığı yolda gökkuşağının bitiminde hazine saklıdı.
Ve birgün o hazineye ulaşacaktı.
O hazineye ulaşmasına neden yaratan herkese sonsuz teşekkürler..