“Ben de bir beyaz yakalıyım. Plazalardan, alışveriş merkezlerinden ve Starbucks’tan oluşan bir evrende yaşıyorum. Bu evrende etrafınıza dönüp baktığınızda neredeyse her üç kişiden biri mutsuz. Herkesin cebinde iş stresinden mütevellit bir anti depresan. Herkesin hayali İzmir’e yerleşmek. Urla’da küçük bir zeytinlik almak. İnsanların hayali birbirine benziyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir. Geçen gün iş yerinden bir arkadaşımla konuşurken, bu dünyada hayalin ne diye sordum, müdür olmak dedi. Müdür olmak diye hayal mi olur? Bir amaçtır o. Hayal her şey kötü gittiğinde sana hala yaşama sevinci verir. Kendi var oluşunu gerçekleştirir. Bu dünyada neden yaşıyorsun sorusuna bir cevap verir. Oysa bakıyorsun herkesin hayalindeki masada pirinç levha üzerinde müdür yazıyor.
*****
Hepimiz fasit bir dairenin içinde yaşıyoruz. Üniversiteyi bitiriyoruz. Askere gidiyoruz. İş bulmaya çalışıyoruz. KPSS’yi kazanırsak memurluğa atıyoruz kapağı. Atamazsak özel sektör. Onlarca mülakat. Sonra 1500 TL artı sigorta, artı yemek, artı servis çalışmaya başlıyorsunuz. Bir süre sonra mahalle baskısına dayanamayıp yahut canınız sıkıldığı için evleniyorsunuz. Sonra evlilikten de sıkıldığınız için çocuk yapıyorsunuz. Bu sırada TOKİ’den ev, Arçelik’ten plazma televizyon, Toyoto’dan babam gibi araba taksitine giriyorsunuz. Taksitler, çocukların okulları, şirketin eğlenceleri, senede 15 gün tatilde nereye gideyim, ben hep iyi niyetimden kaybettim, asıl benim müdür olmam gerekiyor derken ömür bitiyor. Geriye dönüp baktığında gördüğün tek şey koca bir hiç. Bazıları marifetmiş gibi çocuk yaptım diyor. Onu herkes yapıyor zaten. Peki, sen sana ait olmayan çocukların mutluluğu için ne yaptın. Asıl cevap verilmesi gereken soru bu.”
Sabahattin Ali’nin dediği gibi, “İnsan başkalarına yardım ettiği, başkalarını sevdiği kadar yükselir. Başka bir insanı bahtiyar edebilmek, kendini bahtiyar edebilmekten daha güç fakat daha insancadır.”