21:43 - BÜYÜKÇEKMECE’DE 10 YILLIK İNŞAAT RUHSATLARI MERCEK ALTINDA
23:43 - KENT KONSEYİNDE SKANDAL: GAZETECİ EMRAH ÖZTÜRK’E SALDIRI
15:30 - KİLER GYO’DAN KAVAKLI’DA HUKUKSUZLUK ABİDESİ
22:33 - AK PARTİ BEYLİKDÜZÜ’NDE DİPLOMA KRİZİ: İLÇE BAŞKANI GÖREVDEN ALINDI
16:19 - Özgür Özel’e Saldıran Şahsın Korkunç Geçmişi Ortaya Çıktı
Soyut bir çekimden söz edenler vardır çevrenizde…
Fiziksel değil ruhsal bir çekime inanan…
Baktığı bir resmin, dinlediği bir müziğin, okuduğu bir kitabın çekimi yani!
Belki de çekiciliği demeyi tercih edersiniz.
Ama fark etmez.
Okunanın gerçek anlamını anlayacak kadar dikkat etmeyen okuyucuysak…
Resmin renklerinden başka bir anlam çıkaramayan izleyiciysek…
Müziğin ritminden öteye geçemeyen dinleyiciysek…
Sözcüklere, renklere, ritimlere takılırsak yani göremeyiz görmemiz gerekenleri.
Ama aşabilirse zihnimiz engelleri;
Baktıklarımızdan daha çok şey anlamaya başlar, bakışlarımızın baktığımızdaki izinden çok baktığımızın bizdeki izi belirginleşir.
Dikkatimiz gerçeği görmeye yetmediği zamanlarda bile hislerimiz dolaşır izlerin üzerinde, gerekenleri gerektiği gibi özümsediğimizde!
Ama okumamız gereken en kalın kitabın bir anda en kısa youtube videosuna dönüşmesi engeller birçok şeyi görmemizi.
Agresif bir dikkatsizlikle tüketiveririz hiç anlamadan.
Bir süre sonra kendimize olan bakışımızı da kaybediverir, görüntülerin gürültüsü içerisinde kayboluveririz.
İzleri birbirine karışır bütün bakışların.
Birçoğu yerle yeksan olur hızla ilerleyen bakılanlara tutunamadıkları için.
Hiçbir şeye tutunamayan izler zamanla sahiplerinin bencilliklerine tutunur.
Ben olmakla bencil olmak arasındaki fark da kaybolur hızla akan bakışlarımızın arasında.
Göze girmek için çalışarak gözden düşer, göz açıp kapayıncaya kadar boğuluruz bencilliklerimize.
Sonsuza bakmayı hiç beceremeyecek bir objektiften öteye gidemez gözlerimiz.
Gönüllerimiz erişemez gözlerimizi kullanma gücüne…
Görme engelli ruhlara dönüşürler zamanla.
Yaşamın gözleriyle göz göze gelebilme ihtimali kalmayınca ne anlamı kaldı yaşamamızın?
Görmeyi bilmezsek nasıl belirleriz yaşamın değerini?
Son sözü söyleyerek pazarlığı bitirecek son diyalog yoksa bakışlarımızda, yaşamış sayılır mıyız?
Son bakışlarımıza sonsuzluğu sığdıramamışsak çoktan ölmüşüzdür aslında!
Eğer gerçeği göremiyorsa yastır ölüme kavuşamadığımız her gün.
Tabi görmek istiyorsak gerçeği!
Anlamak, hissetmek arzusundaysak…
O zaman doğru görüp görmediğimizi sorgulamak kaçınılmaz.