30 Ekim’de yine deprem yine yüreğimiz yandı.
Parçalanan aileler, yetim kalan çocuklar, yıkılan binaların altında kalan umutlar…
Enkaz altındayız. Nerden baksanız enkaz.
Depreme hazırlık enkaz, afete hazırlık enkaz, ekonomi enkaz, toplumsal huzurumuz enkaz…
18 Senelik AKP yönetimi, bizi enkaz altından alacak umuduyla girdiği her seçimden, seçmeninden icazet aldı ama meğer bize gösterilen ışın tüneli ucundaki ışık değil de üzerimize gelen trenin ışığı imiş ki, bunu toplumsal umutsuzluk, çaresizlik içinde, askıda ekmek kuyruklarında görür ve yaşar olduk.
Öylesine güzel ve mutlu, umutlu haberlere ihtiyacımız var ki, enkazın altından gelecek haberleri bekleyip avunuyoruz.
Enkazdan Elif Bebek çıktı ağladık, Aylan Bebek çıktı ağladık…
Uzunca bir zaman sonra, açlığa, sefalete, yokluğa, yolsuzluğa, işsizliğe, sevgisizliğe değil, mutluluğa ağladık iyi mi?
Uzmanlar İstanbul Depreminin ufukta göründüğünü söyledikçe içimizi bir kasvet, korku, çaresizlik kaplıyor.
1980 öncesini yaşayanlar bilir. Evden çıkan büyükler, kalanlarla vedalaşırlardı. Gidip de dönememek vardı o yıllarda. Yollarda terör kol, ayak gezerdi. Anneler çocuklarını, eşlerini pencere önlerinde beklerlerdi. Her eve varış bir şükür duasıyla sonlanırdı.
Yıl 2020, arkadaş her an şükür duasına yetişmek ne mümkün, tesbihmatik gibi şükürmatik duası okuyan makineler çıktı.
Evden çıktın ya, artık nerede başına ne gelecek bilinmez. Trafikte yol verme kavgasında mı, yoksa park yeri kapma kapışmasında mı, Metrobüste koltuk kapma meydan savaşında mı, minibüsün açık kapısından düşerek mi, yediğin tavuk dönerden zehirlenerekten mi, eve gelen telefon, doğal gaz, elektrik faturasından mı, kargosunu beğenmeyen magandanın tabancasından çıkacak kurşundan mı, kıskanç kocanın bıçağından mı, evde sabah yakalanacağın depremden mi, işyerinde yakalanacağın depremden mi, akşam evde uyurken yakalanacağın depremden mi, koronadan mı, zatürreden mi, içtiğin sudan, soluduğun havadaki zehirden mi… Güme gideceğin belli değil tabi.
İstanbul depremini düşünemiyorum. E-5’in üstünü kesen üst geçitler, engelli at yarışları müsabakalarını aratmayacak bizlere. Normal şartlarda caddelere sığamayan İstanbul halkı depremde nerelere sığacak, korkutucu bir durum. Hele hele deprem sonrası yangın afetlerinin ne boyutta olabileceği bir muamma sormayın.
Daha 2009’da İstanbul’da hem de gündüz vakti, E-5’i sel aldı 31 kişi öldü…
Ya İstanbul’da depreme hacet kalmadan çöken binalara ne demeli?
30 Ekim İzmir depremini İstanbul Avcılar’da hisseden vatandaşın beyanı; bizim evde birkaç kolon kiriş çatlağı daha da bir belirgin oldu şeklindeydi. Psikolojik mi? Değil tabi. Gerçek tam da bu.
18 Yıllık AKP Yönetimi “bal tutan parmak” felsefesini öylesine içselleştirdi ki her bir dönüşüm “Rantsal Dönüşüm” olarak karşımıza çıkıyor ya, şaşmıyoruz. Bu sebepten de, apartmanlarda müteahhit kat maliklerinin bir kısmıyla, bir kısım kat maliki diğer kat malikleriyle, belediye müteahhitle, müteahhit belediye ile, iktidar kendisine oy vermeyen herkesle kavgalı kardeşim bu ülkede.
Ama muhalefet bildiğiniz gibi. Rüzgarı, yelkenini dolduracak rüzgarı hep AKP’de arıyor ve de sonuç olarak savruluyor. AKP tam bir anafor çünkü. Bugüne kadar ne partiler öğüttü ne partiler.
Sonuçta ülkemin muhalefeti yelkenlerini iktidarın rüzgarına emanet ettikçe de korkarım duvara daha bir fena toslayacağız.
“Rantsal Dönüşüme Hayır” diyen muhalefete birden sorum geliyor. Sevgili muhalefet, iktidar Rantsal’a bağlamış ise peki siz nasıl kentsel yapacaksınız bu işleri?
Haksız mıyım? Sormazlar mı kardeşim, sizin bu konuda plan, programınız nedir diye?
Muhalefetin hemen her belediyesi sanırsınız kendi başına buyruk derebeylik. Her belediye kendi afet planını, belediyeciliğini kendi hayat felsefesi, bilgisi, görgüsü çerçevesinde oluşuyor.
Şaşıp kalıyoruz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi yıllar sonra kazanılırken, bu zaferin sahipleri, partisine gönül verenler her ne hikmetse belediye kapısından içeri adım atamadılar.
Üstüne üstlük, karşı tarafın amigolarına da zafer tacındaki şerbetten ikrama da devam ettiler.
Ama dönüp gelecekler seçim vakti; bu zaferi kazanan gönüldaşlara ki onlar şimdi gönlü kırıklar ordusudur, bakalım ne diyecek bu tacı takıp tahtta oturanlar merakla bekliyoruz.
Ben şaşkınlıkla izliyorum. Muhalefetin Belediyesinin tacını takıp tahtında da oturanı “rozeti attım, artık bağımsızım” dedikçe bu halk size neden oy versin, neden parti var o zaman? diyesim geliyor.
Ben şaşkınlıkla izliyorum da ya siz?
Muhalefet girdiği “iktidar girdabından”, iktidarın artık enerjisi bittiği için kurtulacak, görünen o. İşte o anda bu koca gemi nasıl bir rota tutacak, umudu kim taşıyacak, rüzgarı, bu dip dalgasını kim yelkenine dolduracak göreceğiz.
Deprem İstanbul’a yaklaşıyor.
İstanbul Türkiye’nin en’i.
İstanbul Türkiye’nin nüfusu en kalabalık mega kenti.
Tam tamına 16milyon kişi yaşıyor.
Kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla 76 bin Lira.
İstanbul’un Türkiye iş gücündeki payı %20,3, ihracattaki payı %50,6, ithalattaki payı %54,6.
İstanbul’da vaki bir deprem sanmayın ki sadece İstanbul’u vuracak. Elbette ki hayır, deprem sadece İstanbul’u değil tüm Türkiye’yi derinden hem de çok derinden vuracak açık.
İstanbul’da depremi unutturmak, depreme kaşı tedbir almamak vatana ihanettir.
İstanbul ve çevresinden sanayi süratle uzaklaştırılmalı Anadolu’ya yayılmalıdır. Bu aynı zamanda tüm ülkemin kalkınma hamlesi olarak da büyük kabul görecektir.
İstanbul, o tarihi miras kimliğine tekrar dönüşmeli, dünya tarihine kazandırılmalıdır. Bakın o zaman İstanbul, sadece turizmden bugünkünden iki kat daha fazla katma değer yaratacak açık.
İstanbul Türkiye’nin en önemli marka değeridir.
Sonuç. İstanbul “kentsel dönüşüm” söylemleriyle ağızlara, dillere pelesenk olacak, halkın umutları hayalleri yönetilecek, cukkalanacak bir kent değildir.
Olmayacak da.
Bakın, eğer İstanbul’da bir deprem olursa Türkiye neden kaybedecektir biliyor musunuz?
Sanayi göçer, üretim olmaz vs. bunlar esas büyük resmin yanında inanın hava cıva.
Bir ülkenin en önemli faktör zenginliği insan kaynağı, insan kaynağının en önemli unsuru da çocuklardır.
Ey ahali;
İstanbul’da, 16 Milyonluk bu mega kentte, 0-4 Yaş 1152651, 5-9 yaş 1101334, 10-14 yaş 1077975, 15-17 yaş 630202 çocuk yaşıyor biliyorsunuz değil mi?
Bizin yönetenler, sayın seçilmişler farkındasınız değil mi, İstanbul’da toplama 3.331.960, yazıyla, ÜÇ MİLYON ÜÇ YÜZ OTUZ BİR BİN DOKUZ YÜZ ALTMIŞ çocuk yaşıyor.
İstanbul nüfusunun tamı tamamına %26,3’ü İstanbul’da yaşıyor.
82Milyonluk Türkiye’nin %28’i çocuk.
82 Milyonluk Türkiye’nin %18 çocuğu İstanbul’da…
Sevgili okurlarım.
Sizce bu çocuklardan kaçı Aylin Bebek, Elif Bebek kadar şanslı olabilir?
Seçim yaklaşıyor ve saat şaşmadan son tik-tak sesleriyle geliyor.
Muhalefet bu süreçte Tak-Tuk…
Bakalım sonuç ne olacak?
Ama bu beklenmeyen afetler de habire kafamıza indiriyor Bam-Güm…
Akıllanmamız dileğiyle…
Yalıya Kemâl, Ülfet belâlı şey, fakat Uzlet sıkıntılı diyor.
Sizin fikriniz ne?