Ergen yaştaki gençlerde görülen bir toplumsal etki var: ‘Balık sürüsü davranışı’. Birileri bir şey yaptığı zaman hepsinin onu yapmaya koşuştuğu bir davranış kalıbı. Ancak sürüleşme etkisi yalnız gençlere özgü değildir. Kimi zaman toplumlar da sürüleşir.
Bu davranışı en iyi keşfedenler pazarlamacılar. Gençleri sürü davranışına iten şifreleri çözerler.
Bir ayakkabı markası.
Bir kahve.
Bir cep telefonu.
Facebook.
Toplu gidilen bir mekan.
Bir içecek.
Bunlardan birisi bir gençlik tutkusu oluverir, gençler de ‘balık sürüsü’ etkisiyle oraya koşarlar.
O, artık neyse bir ürün değildir, bir ‘kimlik’tir. Pazarlamacı da bundan yararlanır.
Sürüleşme etkisi yalnız gençlere özgü değildir. Kimi zaman toplumlar da sürüleşir.
Neden mi?
Sürüleşme ‘ortak kimlik’ kazandırır.
Ortak kimlik, kişiyi bireysel sorumluluktan kurtarır.
Bireysel sorumluluk, taşınması zor bir süreçtir.
Sorgulamaya dayanan zorlu bir süreci göze alacaksınız.
Soracaksınız.
Duraksamadan soracaksınız.
Tabularınız olmayacak.
Sorularınıza kişisel yanıtlar vereceksiniz.
Onaylanmamayı göze alacaksınız.
Bu yanıtların sorumluluğunu üzerinize alacaksınız.
Bu sorumluluğun gereklerini yapacaksınız.
Bedeli varsa -ki her zaman vardır- ödeyeceksiniz.
Kazancınız ‘özgürlüğünüz’ olacaktır.
Özgürlüğün bedeli budur.
Oysa, sürünün özgürlüğü yoktur.
Ama sürünün kendi başına ödediği bir bedel de yoktur.
Elle gelen düğün bayramdır.
Bireysel özgürlüğünü isteyenler,
sürüleşmeye karşı çıkarlar,
bedelini de öderler.
Birey olmanın ya da sürüden biri olmanın ayrımı budur.
Toplumlar ne zaman sürüleşir.
Soru sormaktan korktukları zaman.
Soru sormaktan vazgeçtikleri zaman.
Kendi olmanın bedeli ağırlaştığı zaman.
Ortak kimlikleri bireysel kimliklerinden daha güçlü olduğu zaman.
Bilincin yerine inancı koydukları zaman.
Bireysel sorumluluktan vazgeçtikleri zaman.
Günümüze bakalım.
Toplumların sürüleşme sürecine bakalım.
Kapitalist pazar ekonomisi toplumları sürüleştirir.
Uluslararası markalar.
Uluslararası ürünler.
Aynı standartta hizmet biçimleri.
Tektipleşme.
İnsanları sürüye katma yöntemleridir.
Birey sürüye katılır. Toplum da sürüleşir.
Korkuya dayalı yönetimler de toplumu sürüleştirir.
Nazi Almanya’sı sıradan insanları böyle nazi yapmıştır.
Mussolini İtalya’sı sıradan İtalyanı böyle faşist yapmıştır.
İdeolojisi inanca dayalı sistemler toplumu sürüleştirir.
Onlara ortak kimlik kazandırır.
Onları kitlesel gücün bilinçsiz bir parçası yapar.
Bütün çağların büyük tehlikesi budur.
Çözüm mü?
Bilinçli yetkin birey.
Bilince dayalı örgütlü toplum.
Birey sorumluluğuna dayalı, ortak değerler demokrasisi.
Bilime dayalı toplum yönetimi.
Dünya ne yazık ki kapitalist küreselleşmeyi göremiyor. Çeşitli eksenlerde inanç toplumları yaratılıyor.
Biz görebiliyor muyuz?
Hiç sanmıyorum…