İstanbul Büyük Şehir seçimlerinin iptaliyle ilgili çok şey söylendi, çok şey yazıldı. Yıllarca da konuşulacak. Sonuç en kısa tarifle mızrak çuvala sığmadı. Ama gelin görün ki mızrağı çuvala sığdırdılar. Teslim alınmış, iğdiş edilmiş bunca zaman bize demokrasi diye yutturulan sistem nelere kadirmiş. Milyonların gözünün içine baka baka “milletin iradesi” diye her bir yurttaşın oyu çöpe dönüştürüldü ya…
Biz, Türkiye kapitalizminin, laik, modern, hatta Kemalist burjuva sermaye sınıflarının siyasi ve bürokratik temsilcilerinin hile, zorbalık, sömürü ve talanlarına hedef olmuş mazlum bir halkız. Egemenliği tehdit eden emperyalizme, faşizme karşı demokrasi mücadelesi için ağır bedellerle açılmış yaralarımızı daha sarmadan Siyasal İslam’ın, kökten dinci gericiliğinin hak, hukuk tanımaz zulmüyle karşı karşıya kaldık.
Beğenmediğin seçim sonuçlarını bir kalemde yok sayan bir tertiple karşı karşıyayız. Ortalama bir ülkede, seçimin iptal gerekçeleri ister 250 sayfa, ister 2500 sayfa olsun 17 yıldan beri seçimleri kanunlara uygun olarak yapmak, güvenliğini sağlamak, görevlilerini saptamak, sayımını yapmak ve sonuçlarını ilan etmekte görevli ve bunun için devlet kesesinde maaş alan her soydan her boydan iktidar ve etkili yetkili kişilerin bahanesi olamaz. Varsa dönüp kendisine bakmalıdırlar. Asıl benim onlara “oyun nerede, oyumun namusunu kirlettiniz?” Diye dünyada ve ruz-u mahşerde davacı olmam gerekirken, salhaneye sürülür gibi 23 Haziran’da tekrar sandık başı yapacağız. Güvenilirliği kaldı mı siz karar verin.
Bu yaşananların iki sebebi olabilir! Seçim bile yapamayacak kadar acze düşmüşlerdir. İki, sonuç istediği gibi çıkmayınca halk oyunu tanımama cüretidir. Aslında bir gerçek daha, yüzümüz de bir kez daha tokat gibi patlamıştır. Egemenler ve iktidar sahipleri, emek sömürücüler için, devleti elinde tutan gizli açık güçler için yurttaşın “oyunun” ne değeri vardır ki? Mülk ve serveti elinde tutanlar için vatandaşın oyu değil, devletin bekasını düşüyormuş gibi yüksek telden vatan, millet, din, bayrak nutukları atanlara iyi bakın anlarsınız. Mülk ve servetlerinin bekası, rant kaynaklarını korumak ve daha fazlasını ele geçirme savaşı olduğunu görmek için alim olmak gerekmez. Vicdan sahibi herkes için bu durum açık ve nettir.
Çıkarlarına uyduğu sürece değerliymiş gibi kabul gören halkoyu ve milli iradenin; kurulu sistemin çıkarlarına çomak sok da gör bakalım bir değeri var mıymış.
Örneğin, 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri ne oldu? Herkes sandı ki AKP tek başına iktidardan düştü de ondan seçim yenilendi. Çoğunluktan saklanan asıl sebebin HDP nin 80 milletvekiliyle parlamentoya girmesi sistemin DNA’sını bozdu. Nasıl olabilirdi Kürtlerin, Alevilerin sol ve sosyalistlerin devlet yapısının içine bu kadar güçlü girmelerini, sistemin efendileri ve sahipleri kabul edebilir miydi? Olacak iş miydi? “Ama demokrasi” diyenleri duyar gibiyim! Ne demokrasisi? Demokrasi dediysek bir yere kadar refleksi otomatik devreye girmişti.
Pekala, 2014 yerel seçimlerinden sonra % 60,65,70,90 halk oyuyla seçilen çok kısa süre sonra kayyum atanan 94 belediye başkan ve binlerce meclis üyesine verilmiş oyların değeri neydi sizce? Yada düzen partileri listesinde liderin lütfuyla milletvekili adayı yapılmış olanların aldıkları oylarla seçilmiş olanlardan, en az iki kat, üç kat oyla seçilmiş başta eş başkanlar Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer HDP milletvekillerinin aldıkları oyların akıbeti nedir? Bunlar millet iradesi değil miydi? Beş – altı milyon oy almış Selahattin Demirtaş nerede? O oylara ne oldu? Hani demokrasi vardı ya!
Dokunulmazlıkların kaldırılmasında HDPlilere kurulan komplo gereği, “Anayasaya aykırı ama biz grup olarak evet” diyeceğiz diyen bir siyasi tavır, devletin al-i çıkarları adına beni sokmayan yılan hesabı, demokrasi kurban edilirse o yılan döner dolaşır gelir seni sokar. Bence olan budur.
Demem odur ki demokrasilerde çifte standartlık olmaz. Yıllarca kürdün, alevinin sosyalistin seçilmiş temsilcilerine hak etmiştir bölücü, yıkıcı devlet düşmanları gözüyle bakarsan, batıda buna cesaret edemezler demokrasi kahramanı pozlarında “bir canımız var vatana millete helal olsun” böbürlenmelerine bakmazlar, gelir İstanbul gibi Asya ve Avrupa’nın kadim şehri İstanbul’da seçilmiş belediye başkanının elinden mazbatasını alırlarda ellerin böğründe baka kalırsın.
Yani demokrasiyi savunmak şakaya gelmez. Eğip bükmeyeceksin, sözünde özünde bir olacak, ben değil biz olacaksın. Mesela milyonlarca HDP seçmeninin temsilcilerine yaşatılanlara rağmen demokrasi için ilkeli duruşunu, verdiği demokratik desteğin kıymetini bileceksin. Ben kazandım hayaline kapılıp, kurnaz tilki hesabı sudan geçene kadar olmadığını anlayacaksın.
Sözün özü: Ötekinin canı yanarken bakar kör olmasaydınız. 7 Haziran 2015 seçimlerinde, HDP nin belediyelerine kayyum atanırken, milletvekilleri zindana atılırken demokrasiyi savunabilseydiniz, 16 Nisan Referandumunda oylara sahip çıkabilseydiniz, KHK kararnameyle mazbataları verilmeyenlere demokrasinin gereği sesiniz daha gür çıkabilseydi, İmamoğlu’nun mazbatasını kimse elinden almaya cesaret dahi edemezdi.
Her gün 7/24 saat İmamoğlu’yla yatıp kalkan Fox, Tele1, Halk Tv benzeri yayın kuruluşları % 60-70 oyla seçilmiş doğudaki HDP belediye başkan ve meclis üyelerinin mazbataları %20 ancak oy almış AKP lilere dağıtılırken bir tek laf söylendiğini duyuyor muyuz? Ayıptır yahu, iki sözde onlar için söyleyin diyen var mı? Mesela CHP Genel başkanı Diyarbakır Sur’a gidip bir basın açıklaması yapamaz mı? Merak etmesinler Ankara Çubuk’ta köydeki gibi kimseyi linç ettirmezler. Kimdi unuttum “Avrupa Birliğinin yolu Diyarbakır’dan geçtiğini “ söylerdi bir siyasetçi. Eğer demokrasiden samimiyseniz demokrasiyi en öteki için isteyin ki seçimle gelen seçimle gitmeye mecbur kalsın.
NOT: Bütün ülke yüreği ağzında kazanılmış bir hakkın peşinde hak ve adalet ararken, ezelden beri sosyal demokrasi ve laik yaşam tarzından taviz vermeyen çoğunluğuna rağmen, Silivri ve Çatalca nın kaybedilmiş olmasının sorumluları bir özeleştiri yapmayı düşünüyorlar mı? Yıllarca onlara destek veren seçmenler bunu hak etmiyor mu? Bekliyoruz. Eğer kulakları üzerine yatar hiçbir şey olmamış gibi yaparlarsa 23 Haziran’dan sonra bu bahsi açmak bize görev olsun.