Belki çürük çerçeveli bir pencerenin güvercinleriyiz. Sıcak bir yuva umuduyla konduğumuz pervazlarda, sokakların değil de evlerden gelen soğuk havanın etkisiyle donmuştur kanatlarımız. Ve umut, yaşama sıkı sıkı tutunan kalplerimize işleyen en tehlikeli zehirdir belki.
Bu yüzden değil midir, her yeni günden medet umuşumuz. Pankartların kalkıp, seslerin ayyuka çıktığı, gözlerin düşüncesizliğe kapandığı bir ülkede bir şeylerin değişebileceği, her şeyden önce kendi hayatlarımızın belli olmayan ama geleceği muhtemel bir günde ebediyle değişeceği inancıyla aslında her gün kendimizi kandırıp, kendimizi her şeyden çok yıpratan biz değil miyiz? Bir muayyen sonuç umarken, ummanlara dalıp sandaliyede kaybolan hayatlarımız zamanın oyuncağı gibi. Yitirilmiş hayatlara ve gerçeği bulamayan düşlere rağmen, dişlerini sıkıp, kanlı tırnaklarına aldırmadan hayatın yakasına yapışan inatçılar yine biz değil miyiz? Ve buz dağlarını eriten güneş değil, her gün aynı karanlıkla dünyayı kirleten bizleriz.
İnsan kudreti kıyameti koparmaya bile yeterken, azimli bir kalbin eritemeyeceği bir dağ gösterebilir misiniz bana?..