Akıcı bir üslupla ırkçılık ve tüccarlık
Dinciler ile Atatürkçüler yine bir tartışmaya girmiş. Bir taraf Atatürk’ün istismar edildiğini, diğer taraf İslam’ın istismar edildiğini söylüyor. Öyle rahatım ki, birbirinizi yiyin, yok farkınız birbirinizden. İki taraf da sömürgeci bir zihniyete sahiptir; ister İslam’a, isterse de Kemalizm’e dayansın. Her iki akım da tüccar kafalıdır ve parayı severler.
Son alay ve eleştirilerden sonra Yılmaz Özdil’i savunmaya geçen bazı Kemalist yazarların yazılarını okudum. Öyle zorlanmışlar ki. Hani şu bizimkiler/sizinkiler meselesi vardır. Biri eleştiri topuna tutulmuşsa o kişi “bizimkilerden”se karşı tarafa “yedirmeyiz” düsturundan dolayı savunma zorunluluğu. Öyle çok sırıtmış ki…
Kitabını tanıttığı yazısında Özdil, kitabını öyle tanıtmıştı ki, hani bir mobilya mağazasına gider ve oradaki satış görevlisi de size yatak odası takımını tanıtır. Tam olarak öyle. Satış memuru mobilyaların hangi koşullarda üretildiğini, işçilerin nasıl sömürüldüğünü, kaç “iş kazası” yaşandığından bahsetmez. Özdil de kitabını kapağından kağıdına, puntosundan bilmem neyine kadar ballandıra ballandıra anlatmış, içeriğinden hiç bahsetmemiş. Hem ne hacet kitabın isminin ve yazarının adı bile yeter değil mi! Zaten söz konusu reklamcılık ve ticaret.
Kitap kara borsasına da selamını çakmaktan geri durmamıştır Özdil. 2500 lira ilk satış içindir. Tükendikten sonra serbest piyasanın kara vicdanına kalmıştır. Şöyle diyordu kitabını tanıttığı yazısında: “Bugün yüksek zannettiğin fiyat, son kitap satıldığı anda katlanır. Fiyatı artık yayıncı değil, kitaba sahip olan kişi veya kurum belirler. Dolayısıyla, sınırı yoktur. Kitap sayısı sınırlı, bedeli sınırsızdır.”
Ama elbette kimse almak zorunda değildir bu “nadide eseri”. Sanırım fakir kemalistlere cep yakmayan daha uygun baskılar da varmış. Fakirler bu kıyağı unutmasın. Daha ucuza mastürbasyon yapabilirsiniz. Zenginin zevkidir koleksiyonerlik.
Yılmaz Özdil’de bu ticari zeka yeni değil, zira köşe yazılarını habire kitaplaştırmasından biliyorum.
Nedir Yılmaz Özdil’in öne çıkan nitelikleri: İlki şüphesiz Kemalist olması, ikincisi ise akıcı bir üslupla yazma kabiliyeti. Gerçekten de akıcı bir üslupla yazan bir Kemalisttir kendisi. Hayatım boyunca hiç bu kadar akıcı bir üslupla ırkçı yazılar okumadım şahsen. Özellikle Roboski ile ilgili yazısında Kürtlere eşek diyerek o akıcı üslubuyla hakaret etmeye çalışması hafızama kazınmıştı.
Yılmaz Özdil, Türkiye’nin yeni akım ırkçılarını yetiştiren nefret edilesi yazarlarındandır. Başka bir ifadeyle resmi ideolojinin saksıda yetiştirdiği nadide yazarlardan biridir. Kimse kanmasın AKP ile ara ara çatıştıklarına. AKP’nin söylemlerini farklı üslup kullanarak meşrulaştıran kişidir.
Denilebilir ki, Kemalizm ile ırkçılığı nasıl aynı görebilirsin! Açıkçası çok net görebiliyorum. Güneş dil teorilerinden, Ne mutlu Türküm diyene! söylevlerinden, bu ülkede yaşayan herkes Türk vatandaşıdır (mesela bu ülkede yaşayan herkes neden Kürt vatandaşıdır denmez?) denmesinden, geyiği yapılan şu “kart kurt” meselesinden, Ermeni düşmanlığından, Kürt düşmanlığından, Arap düşmanlığından, yabancı düşmanlığından, şu iğrenç milli gururdan ve daha çok şeyden. Türkiye’ye özgü bir ırkçılık.
Yılmaz Özdil’in son dönemde dolandırıcılıkla nam salmış Tosun hakkındaki yorumunu hatırlatmakta fayda var. “Bunların parasını almak sevap zaten, almazsan günah.”
Sonuç olarak Yılmaz Özdil de şu akıcı üslubuyla milliyetçi kesimin milli gururlarını okşamıyor mu? Okşuyor! Onları tatmin etmiyor mu? Ediyor. Öyleyse, onların parasını tokatlaması da sevap zaten, asıl tokatlamasa günah!