22:57 - BİR OYUNCU NE YAPMAYACAĞINI BİLİRSE , YAPACAKLARI GERİYE KALANI VERİR ZATEN
16:49 - Büyük Mübadele Derneği 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününde gazeteciler ile bir araya geldi
14:12 - Bizim takımın forveti Ekrem İmamoğlu
09:58 - Beylikdüzü’nde bir yol çizdik
13:42 - İyilik elçisi EUAVAKFI na ödül!
Oyuncu Selim Erdoğan Ayar Dergi ‘ye verdiği röportajda oyunculuğa nasıl başladığını detaylı bir şekilde anlattı. İşçi bir ailenin çocuğu olarak okul hayatında Endüstri Meslek Lisesi ‘ne gönderildiğini, o dönemde işçi bir ailenin çocuğu olarak meslek lisesinde okumanın itibarlı olduğunu fakat kendisinin heveslerini karşılamadığını, Kocaeli Bölge Tiyatrosu ile tanışması sonrası konservatuvar sınavlarını kazanması sonrası hevesinin mesleğe dönüştüğünü söyledi. Birçok karaktere hayat veren Erdoğan, İnci Taneleri’ndeki Reyyaz karakterinin Baba filmindeki Michael Corleone karakterine benzetilmesine ilişkin; “ Michael Corleone ‘ye benzeme gibi bir çabamız yok” ifadelerini kullandı.
Oyunculuğa nasıl başladınız, bu serüveninizi sizden dinleyebilir miyiz?
İşçi bir ailenin çocuğu olarak lisede beni meslek sahibi olmam adına Endüstri Meslek Lisesi ‘ne yazdırdılar. O zamanlar işçi bir ailenin çocuğu için itibarlı bir okuldu. Yalnız benim heveslerimi karşıladığını söyleyemem. Bu sebeple 5 senede bitirdim okulu. Bizim zamanımızda dersleriniz kötüyse beklemeye kalabiliyordunuz. Benim de kötüydü, o beklemeye kaldığım zamanlarda da bir sürü şey yaptım. Üniversite kantininde çalıştım, trafik takip işleri yaptım, bir sürücü kursunun çay ocağında çalıştım. Buranın üst katında Kocaeli Bölge Tiyatrosu vardı. Sonra konservatuvar sınavları ayni sene söz konusu oldu ve İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarını kazandım. O heves artık bir mesleğe dönüştü. Çok şanslı bir dönemdi. Çünkü kıymetli hocalarımız vardı; Yıldız Kenter, Haldun Dormen, Ahmet Levedoğlu, Mehmet Birkiye, Suat Özturna, Engin Uludağ gibi. Şimdi birçok okul türedi ama o döneme mukayese edilmesi söz konusu değil. Ve 2 sene Dormen Tiyatrosu serüveni derken televizyon başladı, tiyatro biraz geride kaldı.
Yıldız Kenter için çok sert ve disiplinli derler.
Evet sert bir hocaydı. Sizin de evladınız var benimde. Yeri geldiğinde sert hayır demiyor muyuz? Bütün anne babaların canını acıtsa da hayata karşı hazırladığı evladını düşündüğü için söylediği bir hayırdır o. Yıldız hoca da bu meslekte burada yıpranmazsan öbür tarafta harcayacaklar seni durumunu öğretiyordu o sert hâliyle. Öğrencilerini yarına hazırladığı bir çabası vardı onun. Despotluk değildi yaptığı, işinizi iyi yapın, yapın ki sizi yıkamasınlar koruyuculuğuydu. Bu ülke için çok önemli bir değerdi, öğrencileri için büyük bir şanstı.
Çok önemli isimlerin öğrencisi olarak yeni nesile bilgi ve tecrübelerinizi aktarmayı düşünüyor musunuz?
Yok. O çok başka bir format. Onun da bir eğitiminin alınması gerektiğini düşünüyorum. Birine yaptığınız bir şeyi öğretmek farklı bir hassasiyet gerektiren bir durum. Bu konuda bir öğretici olabileceğimi düşünmüyorum.
Akıllarda çok kalan birçok karaktere hayat verdiniz. Benim için Abuzer Edalı çok ayrıdır mesela. Sizin oynarken bu karakter ben de ayrı dediğiniz karakter var mı?
Evet, beni insanlar tarafından en çok tanınır kılan karakter Abuzer’di. Onun dışında sinemalarda çok fazla gişe yapmasa da Umut filmindeki adam çok etkiledi insanları. Biraz insanları ağlatan bir karakterdi o. Fasulye ‘deki tipte güzeldi. Ve ben birbirinin zıttı işler yapmaya çalıştım hep. Çiçek Taksi’de iş çok güzel devam ederken ayrılmayı seçtim. Eğer o gün onu yapmasaydım ileri de Umut’taki adam çıkmazdı karşıma.
Komedi oynarken aynı zamanda çok iyi de drama oyunculuğu yapan bir sizi bir de Olgun Şimşek örnek gösterilir. Bu konuyla ilgili ne söylemek istersiniz?
Çok büyük yaş farkımız olmasa da Olgun benim ziyadesiyle sevdiğim bir abimdir. Hayatımda da önemli bir yeri olan adamdır. En zor zamanlarımda her zaman yanımda olmuştur. Çevrenizde böyle insanlar oluşmaya başladığı zaman gerek örnek almak gerekse çıtayı bir yere koymak adına size de o heves içerisinde olma duygusu aşılanıyor. Olgun komedi ve dramayı en iyi başaran adamlardan biridir. Haluk hoca, Uğur hoca da az sayıda ender isimlerdendir. Olgun aynı zamanda virtüöz , sesiyle de başka bir şey yapan biri. Açıkçası bu sınıfta anılmak benim hoşuma gider. Bu bedeli olan da bir durumdur. İyi giden bir rolde, rolü bırakmak aynı zamanda işsiz kalmanı da gerektiren bunu göze aldığın karardır. Çünkü yapımcı seni tutan rolle görmek ister. Bunun getirisini düşünür. Bu duruma direnmek ve kabul ettirmek emek isteyen meseledir.
Bir oyuncu her rolü oynayabilmeli mi diyorsunuz?
Tâbi mümkünse böyle olmalı. Benim üzerimden konuşmak zor, kendini anlatmak pek becerebildiğim bir şey değil. Olgun üzerinden gidecek olursak ; Yalan Dünya ‘da iki karakterde izledik mesela. Bu çok ciddi bir performans. Başka kulvarlarda bunu da yaparım dedirtmek bir oyuncu için muazzam bir duygu. Öbür türlüsü idealist bir oyuncuyu çürütür açıkçası. Bununla beraber uzun yıllar aynı şeyi yapan arkadaşların da inandığı şeyleri takdir etmek gerekiyor. Arka Sokaklar ‘da Şevket var. Ne yaptı, bütün birikimini Baba Sahne ‘ye yatırdı. Tüm arkadaşlar olarak Şevket ‘in Tiyatrosu ‘nda yapmak istediklerimizi yapabiliyoruz. Şevket muazzam bir olanak sundu. Senelerce aynı yerde oynanır mı eleştirisine karşı dipnot düşülmesi adına söylüyorum bunu, çünkü ne amaç icin oynadığınız da önemli. Yaptığınız şeye olan inancınız sizi ayakta tutan şeydir. Bunu kaybettiği zaman ölür aslında insan.
Oyuncu kökenli olmayan popüler isimler ile aynı dizide oynayan tiyatro sanatçıları arasında gelir dağılımının dengesizliği gibi bir mevzu var. Siz ne diyorsunuz bu konuya?
O popüler isimler yüzünden evine ekmek götüren, iş bulabilen oyuncular var. Bu bir kariyer yönetimi ve dünyanın her yerinde böyle. Tâbi oradaki örnekler de şu var; oynadığı diziden sonra ara verip kişisel gelişimi için kendine vakit ayırabilmek mümkünken biz de maalesef… Oradaki kazanç bir süre ara vermenize olanak sağlarken biz de biri bittikten sonra başka işe başlama ihtiyacınız söz konusu. Ülkemizde o çok popüler isimlerin fazla para kazanması durumuna takılmıyorum. Çünkü benim için kazandığınız şey kazanmak istediğiniz şeyse yeterlidir. Bir de o çok para kazanıyor denilen çocuklar da kazanıyorlar ama harcayacak zaman bulamıyorlar. Hayatları bir karavanda hapis hayatı olarak geçiyor. Ben hayatı kaçırmamayı tercih etmediğim için takılmıyorum o kısma belki de. Öte yandan o bahsedilen isimlerin çoğu ile de çalışmış biri olarak şunu ifade etmeliyim ki; bulundukları yeri çok iyi hazmetmiş, oyuncu arkadaşlarına karşı çok saygılı insanlar hepsi.
Selim Bey amacım sizi üzmek değil ama özgürlüğünüzün elinizden alındığı bir süreç yaşadınız. Kariyeri oturmuş biri olarak o dönemden sonra tekrar iş bulabilir miyim duygusu yaşadınız mı?
Tâbi ki bunu yaşıyorsunuz ama size yapılan haksızlıkları bilen insanlar var. BKM, Necati Akpınar, Yılmaz Erdoğan var. Bu insanlar sizi bildikleri için tekrar kaldığınız yerden başlama şansınız oluyor. Bunu hep söylüyorum, BKM’ye minnetim ölene dek sürecektir. Çünkü sizi burada gördükten sonra diğer yapımcılar aaaa öylemi demeye başlıyorlar. Zor dönemlerde dost-düşman ayıklaması yapıyorsunuz ister istemez. Olgun ve Halil Sezai ‘de beni hiç yalnız bırakmadı mesela, bir de gazeteci arkadaşım Murat Veli Toklucu yanımda olanlar arasındaydı. Beni arayıp sormayanlara enerjimi harcamadım arayanlara enerjimi vermek daha doğru olanı. Öte yandan beni hiç yalnız bırakmayan ailemin, kız kardeşimin desteği de benim için çok kıymetliydi. Böyle zamanlarda gördüğünüz destek sizi ayakta tutuyor.
İnci Taneleri’ndeki rolünüz bu aralar çok konuşuluyor. Biraz bunu konuşalım mı?
Bu konuda Yılmaz abi, rolün hakkını vereceğimi düşünen, elini taşın altına koyan adamdır. Yılmaz Erdoğan ‘ın kaleminden çıkan bir karakter olunca iş bambaşka bir keyif veriyor. Robert De Niro’nun da dediği gibi iyi bir oyuncu için iyi bir senaryo da olmalıdır.
Bu aralar yerli Michael Corleone diyorlar sizin için duydunuz mu?
Yılmaz abinin müthiş gözlemi. Bu gözlemi ile ilk repliği de yazması bu durumu güçlendirdi. İlk sahnede Reyyaz; “ Geçen gün bir muhabbette konu oldu Al Pacino’ya benzettiler, ben de onlara dedim ki, Al Pacino değil Michael Corleone’yim “ diyor. O benzeme hali için özel bir çabamız yok sadece saçları tarıyoruz. J
Yüzümün hep birilerine benzemesi ben de yükselen bir grafik. Çok unisex bir yüz demek ki J Okul çağlarımda Küçük Emrah, Uğur hoca ve Al Pacino… Yılmaz abinin durumu görüp yazması da muazzam dediğim gibi.
Bu rolün üstesinden nasıl gelirim diye düşündünüz mü?
Bu korku sizi ayakta ve diri tutan bir şey. Ezberleyip oynamakla olmuyor iş. Üstüne ne koyabilirim dediğiniz, kafa yorduğunuz gözmemlerinizi ortaya koyduğunuz bir durum. Benim oyunculukta şiarım eğer ki bir oyuncuya tavsiye vermek olsa şu olurdu; “ Ne yapmayı bilmekten ziyade , ne yapmayacağınızı biliyor olmak önemlidir “ olurdu. Bir oyuncu ne yapmayacağını bilirse, yapacakları geriye kalanı verir zaten. Geçen gün Zeki Demirkubuz ‘un “ Gerçek Geriye Kalandır “ dediğini paylaştım. Bu çok doğru bir bakış. Geriye kalan size yeter zaten . Yeter ki ne yapmayacağınızı bilin.
Senaryosunu beğendiğiniz bir tiyatro oyunu olsa yapar mısınız?
Evet, bunu yapmayı düşünüyorum. Ama yapmış olmak için değil, akıl alacak bir oyun olursa yapabilirim.
Çok estetik- karakteristik bir ses tonunuz var, seslendirme yapmayı düşündünüz mü?
Hayır. Seslendirme Türkiye ‘de çok önemli isimler muhteşem işler yapıyorlar. Dünyada yapılan seslendirme çalışmalarında en başarılı ülke Türkiye diyebilirim. O kısım zor olduğu için ben de çok zora gelemiyorum diye yapmayı düşünmüyorum belki de.
En Ayar olduğunuz soru nedir?
Neden Tiyatro , neden oyunculuk? Bu sorulara biraz ayar oluyorum. Ruhumda varmış, eğitimini almışım olmuş, nedeni mi var diyorum.
Röportaj : Dilek Bozkurt