Son günlerde içimden hiçbir şey yazmak gelmiyor. Baharın gelişiyle istiyorum ki umut verici, moralimizi yükseltecek güzel yazılar yazmak. Ancak yaşanan bu acı verici olaylardan dolayı hiç içimden gelmiyor.
Son günlerde içimden hiçbir şey yazmak gelmiyor. Baharın gelişiyle istiyorum ki umut verici, moralimizi yükseltecek güzel yazılar yazmak. Ancak yaşanan bu acı verici olaylardan dolayı hiç içimden gelmiyor. Çünkü kalbim başka söylerken inanmadığım düşünceleri yazmak kendimle çelişmek gibi geliyor.
Aslında üzüntü verici, can yakıcı olayları deşerek beslenen yorumculardan olmakta istemiyorum. Ama görmezden gelmek hiçbir şey olmamış gibi davranmakta üzüntü veriyor.
Çünkü Ankara’da bir patlama yaşanıyor hemen telefona sarılıp yakınlarımızı arayıp nasıl olduklarını soruyorum. Aldığım cevap “iyi değiliz ölüm ensemizde her an korku içinde yaşıyoruz, bugünlük ölmedik” oluyor.
İstanbul’da bir patlama oluyor bu seferde patlamanın yaşandığı bölgeye yakın olan tanıdıklarımızı arıyorum. Artık arayıp hatır sormaya, nasılsınız bir şeyiniz var mı demeye utanır olduk.
Mutlu olmak, mutlu bir an yaşamak mümkün değil artık. Öyle bir psikoloji içindeyiz ki mutlu anlarımızı vicdan azabıyla yaşıyoruz. Vatan yangın yeriyken mutluluk haram oldu bizlere.
Sosyal medyada bazı arkadaşların kınama yazılarını görüyorum. “Millet kan ağlarken mutluluk anlarını paylaşanları kınıyorum. Biraz duyarlı olmaya davet ediyorum” yazıyor.
Bu sefer suçlu bizmişiz gibi mutlu bir an paylaşmışsak eğer utanıyoruz kendimizden.
Bu kadar zorlu hayat şartlarının psikolojimizi bozduğu bir düzen içinde yaşarken mutluluk, gülmek ayıp sayılıyorken ufacık mutluluklarımızı bile yaşamaktan utanç duyar olduk.
Korkmayın, teröre boyun eğmeyin, hayatınıza devam edin diyorlar. Ölümle burun buruna devam ediyoruz yaşamaya, mecburuz. Mayın tarlasında gezer gibi korkak, ürkek adımlarla ilerliyoruz. İşimize gidiyoruz, çocuklarımızı dualarla okula gönderiyoruz, alışverişe çıkıyoruz.
Fakat başımızdaki yöneticilerimiz, siyasilerimiz sizleri böyle koruma ordusuyla, bir sürü zırhlı araçla görünce daha da bir korkuyoruz. Sizleri koruma duvarları ardında görünce kendimizi daha bir savunmasız hatta saldırılara karşı çıplak gibi hissediyoruz. Bu kadar koruma ile gezdiğinize göre yolunda gitmeyen bir şeyler var, her an bir şey olabilir ki bu kadar önlem almışlar diye düşünüyoruz.
Zaten sizler “korkmayın” kelimesi ile beyinlerimize direkt olarak korkmalısınız sinyalini gönderiyorsunuz. Üstüne bu kadar üst düzey güvenlik önlemleri ile kendinizi koruyunca doğal olarak korkuyoruz. Ancak korkunun ecele faydasının olmadığını bilerek günlük yaşamımıza devam ediyoruz.
Şimdi ne olacak?
Zırhlı araçlarla, ordu gibi korumayla gezip korkmayın, hayatınıza devam edin diye cesaret gösterisi yapmakla olmuyor.
Çözüm bekliyoruz sizlerden. Can güvenliğimizi istiyoruz. Kendinizi koruduğunuz gibi bizleri de korumanızı bekliyoruz. Ne karışanınız var ne görüşeniniz tek başınıza iktidarsınız. Gösterin o zaman kendinizi, vatandaşın korkularını yok edin. Bu milletin umutlarını, gülümsemesini geri verin.
Ve son olarak başımızdakiler asıl siz “korkmayın”!