Çok, ilginç bir politik yaklaşıma sahip olan canım ülkemde hiç kimsenin sorumluluk almaması ve suçu başkasına atması genel temayüldür.
Herkesin bir bahanesi vardır sorumluluktan kaçmak için.
Profesyonellikten uzak, kara düzen yönetilen bütün toplumların karakteristik yaklaşımıdır bu…
Her zaman suçlanacak biri bulunur:
Adı Ergenekon olur, Balyoz olur ama tepesine vurulacak biri bulunur!
PKK, FETÖ, Paralel örgütler devletin bile üstünde gösterilen bir algıyla yapılan bütün hatalardan sorumlu tutulur!
Asıl karar sahipleri bir şekilde tereyağından kıl çeker gibi sıyrılır tüm sorumluluklarından.
Yine bir darbe yiyoruz halk olarak:
Ekonomik olarak hızla irtifa kaybediyoruz.
Kimisi ortamın verdiği acıyla haykıra dursun…
Kimisi de bunların gerekli olduğundan, politika değişikliklerinden falan bahsediyor.
Uçak yapıyoruz tabi ki bedeli olacak diyenleri hesaba katmaya bile gerek yok!
Sanki tek uçak yapan ülke biziz!
Bizden başka yol ya da otomobil yapan yok!
Yapılan hiçbir yatırım ülkenin ekonomisine böylesine bir zarar veremez.
Tam tersine yetersiz yatırımların sonucudur ekonominin yediği darbe.
Bunu nasıl göreceğiz?
Ekonomik savaş, dolar lobisinin darbesi, savunma sanayimizi hazmedemeyenler, Türkiye’yi çekemeyenler gibi hamasi söylemler hala prim yaptıkça zor gibi!
Bırakın vatandaşı; aydını, siyasetçisi dahi buna inanan kesimler mevcut.
Hala askeri güce güvenerek dünyaya hakim olabileceğine inanan zavallı bir zihniyet dünyada neler döndüğünün farkında bile değil.
İktidar partisinden bir arkadaşın beş saatte Atina’ya gireceğimize dair sözleri bunun son örneklerinden.
Bir zamanlar Şam’da Cuma namazı kılacak arkadaşları hatırlıyorsunuzdur!
Neyse lafı fazla uzattık galiba, sadede gelelim:
Son yıllarda her şey süratle zamlanıyor.
İnanılmaz bir enflasyon ortamı oluştu.
Ama son haftalarda daha da inanılmaz haller aldı.
Önceki hafta faiz indirimi kaynaklı yükselişi anladık.
Dünyanın tersine gitme, fark oluşturma isteğini de anladığımızı var sayalım.
Bütün bunların sorumluluğunu almaya gelince ne oluyor?
Önceki yönetimler ya da muhalefet suçlanıyor!
Bir zamanlar tokmağın elinde olmadığını söylerken hak veriliyordu.
Ama bütün güç elinizdeyken de başkasını suçlamak gerçekten çok itici oluyor.
Doğru dürüst bir rakibin olmamasının verdiği rahatlık böyle bir ortamda da işe yarar mı bilemiyorum.
Ama gerçekten herkesin cebi fena halde yanmaya başladı.
İster kötü yönetim deyin, ister yanlış zamanlama; ister birilerine peşkeş çekilen kaynaklar deyin, ister yanlış kullanılan kaynaklar…
Bir şeylerin ters gittiği ortada…
Olanlardan dolayı fırsatçıları, stokçuları suçlamak da ayrı bir komedi!
Azıcık kafası çalışan herkes bilir ki fırsatçılar ya da stokçular asla sebep olamaz sadece bir sonuçtur.
Siz gerekli ortamı sağlarsanız ortaya çıkarlar.
Aksi halde ekonomik ortam uygun değilse ortalarda görünmezler.
Zarar edecekleri gelişmiş ya da durgun ekonomik ortamlarda bulunamazlar.
Onlar için olmazsa olmaz sürekli artan enflasyon ve buna bağlı olarak değer kaybeden paradır.
Ancak bu şekilde malları sürekli değerlenir.
Suçluyu yanlış yerde arayıp yanlış kişileri cezalandırıyoruz.
Böylece asıl sorumluluk sahiplerini koruyarak verdiği zararlara devam etmelerini sağlıyoruz.
Neticede bir taraftan da ayakta kalabilmek için merdiven altı üretimlere ve sahteciliğe yöneliyoruz.
Sorumluyu bulmak ve değiştirmek yerine faturanın tamamını da halk olarak biz yükleniyoruz.
Vatan, millet, Sakarya…
Her şey vatan için tabi, gerekirse aç da kalırız!
Canımız bile veririz ülkemiz için!
Ama ülkemiz için mi yoksa birilerinin iktidarı için mi fedakarlık yaptığımızı iyi düşünmemiz gerekiyor gibi!