SON DAKİKA

Haber Ekspress

Ingmar Bergman, “Elimden gelenin en iyisini yapmaktan başka hiçbir ahlaki kaygım yoktur” diyor. Peki, yapabileceği çok şey varken hiçbir şey yapmayanlar?

Ingmar Bergman, “Elimden gelenin en iyisini yapmaktan başka hiçbir ahlaki kaygım yoktur” diyor. Peki, yapabileceği çok şey varken hiçbir şey yapmayanlar?
Bu haber 12 Nisan 2024 - 15:12 'de eklendi.

Film çok partili döneme geçişle birlikte Demokrat Parti ve Adalet Partisi hükümetlerinin icraatlarıyla ekonomik liberalizmin yeni yeni kök salmaya, palazlanmaya başladığı 1970’li yılların Türkiye’sinde geçmektedir. Filmde Bayram’ın etkilendiği ve değişmeye, yozlaşmaya başladığı, zihninin bulandığı olay da; köye Ford marka bir otomobille gelen Adalet Partisi yöneticisine köylülerin gösterdiği abartılı saygıdan çok etkilenmesi, saygı görmek için lüks bir otomobil sahibi olmak gerektiğine kendini inandırmasıdır.
Bu yanıyla o dönem Türkiye’si, 19. Yüzyıl Avrupa’sına benzetilebilir: zengin mahallelerinin ve işçi semtlerinin belirginleşmeye başladığı, hem bürokrasiye hem de yatırım sektörlerine egemen olan açıklanması zor istikrarsızlıklar, kısa sürede çok büyük paralar kazanmak ya da kaybetmenin mümkün göründüğü, yeni gelişmekte olan her kapitalist ekonomide olduğu gibi başarının gizlerle sarmalanan şansa bağlı olduğunun sanıldığı/varsayıldığı yıllar… Sanayileşme ve kent yaşamı her geçen gün insanların yanlızlaşmasını, toplumsal bağlarının zayıflamasını, yaşadıkları topluma ve kendilerine yabancılaşmalarını hızlandırmıştı. Perakende ticaret ve mağazalar, aktif bir alış-veriş alanı olarak kamusal alanın yerini aldı. Toplu taşımacılık ne zevk için yapılıyordu ne de izlenen yol sosyal sınıfları kaynaştırıyordu; işçileri iş yerlerine ve mağazalara götürmek içindi.
Tocqueville, endüstriyel toplum insanını şöyle anlatır:
“Kendi içine kapanmış her insan, bütün öteki insanların kaderlerine ilgisiz bir yabancı gibi davranır. O insan için tüm insan türü, çocukları ve yakın arkadaşlarından oluşur. Hemşerileriyle ilişkilerine gelince, aralarına katılır ama onları görmez; dokunur ama onları hissetmez; yalnız kendi başına ve kendisi için vardır. Ve bu şartlarda kafasında bir aile mefhumu kalmışsa bile artık bir toplum mefhumu yoktur.”
Kapitalist söylem biteviye tatmin arayan insana, satınalınabilir nesneler üzerinden sınırsız özgürlük, zevk ve doyumu vadetti. Oysa mutluluk gibi özgürlük de ötekinin zevkidir ve bu nedenle her ikisini de mutlak olarak yaşayamayacak olandır insan. Serge Lesourd, ‘ekonomik liberalizmin hakim söylemi psikanalizin ilk dersini iyi aklında tutmuştur’ der ve ekler; ‘Tatmin bütün insani yaşamın bencil amacıdır. Ama ilkinden ayrılmaz olan ikinci dersi unutmuştur: Her zevk, toplumsal grup bağını korumak için, ancak sınırlı ve tamamlanmamış olabilir.’ Bireye “Bana sahip olduğun nesneyi söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” şeklinde yönelen bu tüketim söylemi, doyum nesnesine ulaşamayan özneyi de bulunduğu bunalım içinde tek başına bırakmaktadır. Nesnesine ulaşıldığında içinde hep bir kırıklık, kırgınlık barındıran, gerçek bir nesnesi olmayan bir arzudur ‘mutlak mutluluk’! Göreli bir mutluluğun sürekliliği ise, işte yalnızca bu kırıklığa, kırgınlıklara katlanabilenlerin sahip olabileceği bir hazinedir.
Bayram Mercedes’i hurdaya dönünce köye giden yoldan geri döner ve dört yol ağzında durur. Bütün toplumsal grup bağları kopmuştur. Her insan gibi o da eksikliğini, tamamlanmamışlığını bilmek, ‘olabilmek’ için durmaksızın Ötekinin kalbinde tüneyecek bir yer; vaatte bulunacak, onu yeniden arzulamaya itecek bir ‘üçüncü’yü arar… Bulduğu cevap ise onu hep yeniden yeniden arzulamaya iten, eksikliğini ileten bir Öteki değil, mutlak doyumu vadeden tüketim söylemi, yani nesnedir. O nesne ise Bayram’da yeni bir arzuyu oluşturmak bir yana, artık geçici, anlık zevkleri bile veremeyecek bir hurdadır. Hiç bir yöne gidecek arzusu kalmamıştır artık!
Şimdi veya daha sonra gidebileceği, göç edeceği hiç bir kent Bayram’a zevk vermeyecektir. Çünkü gitmek, göç etmek bir yanıyla yaralı geçmişten kurtulmak, yeni bir “aile romansı” yaratabilmek zevkidir. Oysa Bayram’ın ne bekleyeni, ne de terk edip gideceği bir kimsesi yoktur, bir Sarı Mercedes’ten başka!
Yaşam ideal ilişkiye ulaşma arzusunun her seferinde oluşturacağı eksikle malül ve mamüldür. Bu nedenle daima ikamelerle, semptomlarla, düşlemlerle ve hayal kırıklığıyla ilerler.
Tüketim söylemi ilişkiyi bir nesnenin, hayal kırıklığını doyum vaadinin ardına gizler. Anda kalamayan çağ insanı ise iyi gömülmemiş bir ölünün hortlaması gibi her anını saplantıyla fotoğraflayıp saniye saniye yaşayabiliyor ancak! Herkes herkese benziyor artık! Tokyolular, Londralılar, İstanbullular bir örnek giyiniyor, bir örnek spor yapıyor. Giderek tekleşip azalıyoruz! İnsanların zevkleri, kültürleri, bedenleri ve hatta ruhları bile aynılaştı; adaleler şişik, sinirler gergin! Sanırsın özgürlük üniforma giymiş! Artık her şey sezonluk; kitaplar, filmler, aşklar, dostluklar, iyiler, kötüler… iktidar her değiştiğinde değişen katiller ve başarılar bile! Ve artık hakikatlerin tek düşmanı olan unutkanlık dışında her şeyin kullanım süresi kısaldı; her gün bir yenisine başlanan bağımlılıkların bile…
Artık her şey ‘gerçek olamayacak kadar güzel’, herkes bir Öteki’ne ulaşamayacak kadar yalnız!.

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA
şanlıurfa urfa