Beni resim yaparken görenlerin en çok söyledikleri şey şu “Benim resmimi de yapar mısın?”.
Yapamam deyince, “Ay amma da havalısın! İyi ki bir şey istedik çok nazlandın.
“Bakmadan mı çizdin, yoksa bakarak mı? diye soralar bazende…
Alçak gönüllü biriyse eğer, “Ay ben çöp adam bile çizemem.” Hiç resim yapmamış olmasına rağmen aşırı öz güveni varsa, “Onun orası olmamış, burası olmamış… (İçinden o an geçen şey “fırçayı eline versem acaba ne yapar?”
Küçümseyici biriyse eğer ”benim çok yetenekli bir yeğenim var henüz ilkokulda aynı sizin gibi resim çiziyor”. Cevabım şu; ne şeker yeğeniniz varmış. (Bana mı küfretti, yeğenini mi övdü, ne yaptı şimdi bu?).
Duygusalsa, “Bana hediye bir resim yapar mısın? Cevabım; bedava resim yapmayı çoktan bıraktım. Prensip edindim. Hediye resim yapmıyorum. Çünkü resim yapmak için özellikle zaman ayırıp günlerce emek veriyorum. İçimden geçen de şu; olur sen de benim için bir ay işe gidip gelsene… Ve ya sen de bana yeni bir koltuk takımı hediye alsana? Eskidi de benimkiler biraz… (Tabi ki bu arada istisnalar kaideyi bozmaz.)
Pragmatikse, “Eee, siz hala sergi açamadınız mı?”
Ticari kafaysa, “Mesela bu resim kaç para eder?”
Sizden korktuysa, “Sanatçılar hep deli oluyormuş. Sen de deli misin?” Cevabım; hangimiz normaliz ki dostum…
Sizden çok korktuysa, “Van Gogh da kulağını kesmiş diyorlar… ”
Sizden biri gibi hissediyorsa, “Annem de belediyenin kursuna gidiyor”. O zaman annenin boyalı ellerinden öperim. Selam söyle… Derim kibarca…
İşte böyle devam edip gidiyor meraklı gözlerle sorulan sorular… Hoşuma da gitmiyor değil işin gerçeği… Öyle ya da böyle insanların dikkatini bir nebze olsun çekebiliyorsam, insanları resim yapmaya özendirebiliyorsam, örnek olabiliyorsam, ne mutlu bana…
En önemlisi de yaptığım resimlerin ne ifade ettiğini, konusunun ne olduğunu anlamaya çalışmaları… Bu en hoşuma giden yanı bu işin… Çünkü ben konusuz resim çalışmıyorum. Mesela severek çalıştığım bir tavus kuşu resmi vardı. Neden tavus kuşu diye sorabilirsiniz? Hepimiz birer tavuskuşuyuz aslında ya da zaman zaman tavuskuşu oluruz. Birini etkilemek için tüm yeteneklerimizi ve özelliklerimizi muhabbetin içine yediririz. Bunu bilerek ya da istem dışı yaparız. İnsanın doğasında vardır kendini başkalarına beğendirmek… Tüylerini açıp renkliliğini göstermek.
Tavus kuşunun felsefi boyutuna bir göz atalım.
Bir tavus kuşu hayal edin!
Mitolojide tanrıça Hera İo’ya bekçilik etmekle görevlendirdiği yüz gözlü dev Argos ölünce onun gözlerini tavus kuşunun kanatlarına yerleştirmiş. Dev Argos’un yüz gözü cennetteki yıldızları temsil edermiş.
Histiyanlığın ilk on yüzyılında tavus kuşu Hz. İsa’yı, dirilişi ve gururu sembolize eder. Etinin çürümediği söylenir. Dirilişi çağrıştıran bu düşünce, nesnelerin tavus kuşunun tüyleriyle saklanması adetini de beraberinde getirir.
Ayrıca kuyruğundaki gözler Tanrı’nın her şeyi gördüğünü görebileceğini simgeler.
İslam inancında tavus tüylerinin kötülüğü, kötü ruhları uzak tuttuğuna inanılır.
Hindistan’da aşkı, sevgiyi ve yıldızlarla bezeli gökyüzünü temsil eder. Savaş tanrısı İndra’nın simgesidir. Hint inanışına göre yılanları öldürmeye yetecek gücü vardır ve yağmur mevsiminde bütün yılanları öldürür.
Burma tapınaklarında güneşin sembolüdür.
Antik dönemde asil ve zenginlerin bahçelerinde soyluluk işareti olarak besledikleri bir hayvandır. cennet kuşu adıyla anılır ve çalanlar ölüm cezasına çarptırılır.
Tibet kültüründe tavus kuşu gökkuşağının bütün renlerini üzerinde barındırır. Bir diğer deyişle bütünlük kavramının somutlaşmış bir örneğidir.
Sufi inanışında allah ruhu tavus şeklinde yaratmıştır. Allah’ın göstermesiyle kendisini gören tavus kuşu, gördükleri karşısında saygıyla karışık korku duyar ve ter döker. Bu damlalardan diğer varlıklar meydana gelir. Tavusun açılmış kuyruğu ruhun evrene yayılışını simgeler. Erkeği muhteşem bir güzellikte olan kuş.
Bir anektod bilirim: Hayvanlar arasında, güzelliğiyle bu kadar şöhrete sahipken, bütün diğer kuşlar onun yerinde olmak için adeta can atarken, tavus kuşu devamlı mahzun ve başı önüne eğik bir şekilde düşünüp durmaktadır. Oysa normal şartlarda bu güzelliğe sahip olan birinin, çok mutlu, havalı ve hatta burnunun biraz kalkık olması bile beklenir. Ama gel gör ki tavus kuşu adeta yas tutmaktadır. Peki bu kocaman cüsseli ve o güzelim kanatlarını açtığında adeta bir gökkuşağını andıran kuşu böylesine hüzünlendiren nedir dersiniz? Tavus kuşunun simsiyah bacakları vardır. Kuş, bu bacaklarına bakıp bakıp üzülür. Güzel tüyleri, rengarenk kanatları, herkesin kendisine hayranca bakışı umurunda değildir: Bacakları simsiyah ve çirkindir. Halbuki kanatlarıyla örttüğü için kimsenin parmaklarını gördüğü de yok, kaldı ki bu olağanüstü güzelliğim için kimsenin siyah bacaklarıyla ilgileneceği de yok. Ama tavus kuşu bunların hiçbirisine aldanmaz: Simsiyah bacakları vardır ve bu onun neşesini kaçırmaktadır. Bu durumu Montaigne, Denemeler inde “Tavus kuşuna haddini bildiren, ayaklarıdır” sözleriyle şablonlaştırmaktadır.
Çok büyük bir güzelliğe sahipken kendinde bir eksik bulur tavus kuşu…
Erenlerden biri dedi ki: “İnsan nefsine karşı, kendisi söz konusu olduğunda tavus kuşu gibi olmalı; kendisinde ne kadar güzellik ve ön plana çıkarılmaya değer özellik bulunursa bulunsun, daima eksiklerini aramalı, günahlarıyla meşgul olmalıdır.
Allah’ın tüm güzellikleri bir arada vermeyeceğinin bir kanıtıdır. Çok güzel tüyleri vardır, renk cümbüşüdür ama ayakları çok çirkindir. Kusursuzluk yaratılanda aranacak bir özelliklik değildir. Erkekleri dişilerinden çok daha heybetli olan periyodik olarak çıkardıkları tiz sesleri insanı çıldırtan bir kuş türüdür. Çiftleşme zamanı geldiğinde tavus kuşu, gagasını kanatlarının altına vurur ve bu görkemli tüyler kendiliğinden ortaya çıkıverir. Tavus kuşu ihtiyacı olduğunda tüylerinin ortaya çıkacağını bilir. Hiç bir zaman “ Ya açılmazsa” şeklinde düşünerek tüylerini sürekli açıkta bırakmaz.
Bolluk bereket kaynağından bize sunulacaklar için de durum aynen böyledir. Garantiye almak için “Benim” demeyi bırakıp, ihtiyacımız olanın bize verileceğini inanarak yaşamımızı sürdürdüğümüzde bolluk bereketin sınırsızlığına şahit oluruz.