Selam Emre. Öncelikle, röportaj teklifimi kabul ettiğin için Haberilizm ekibi adına sana teşekkür ederim.
Selam, ne demek ben teşekkür ederim.
Bize biraz kendinden bahseder misin? Seni tanımayanları göz önünde bulundurarak Emre Barensel kimdir, ne iş yapar, hobileri nelerdir?
Kısaca; Trakya Üniversitesi Radyo-Sinema-Tv Mezunu bir Müzisyen ve Şairim. Uzun yıllar Hip-hop kültürünün ve Türkçe sözlü Rap Müziğin Türkiye ayağını temsil ettim ve öncülerinden ya da onlardan hemen sonra gelen 2. nesilden sayılabilirim sanırım. Şimdiye kadar underground olarak(resmi olmayan) veya overground (resmi bir şekilde yayınlanan) pek çok single, farklı sanatçılarla düet, mixtape ve albümler yaptım. Yaptığım birçok single ve düetleri saymazsak; Mixtape ve Albüm olarak; 2006’de Organik Trackler, 2008’de ‘’Classical Mixtape’’, 2009’da ‘’Funky Shit!’’ ve nihayet 2010’da ‘’Suyun Masalı’’ isimli Double Cd’lik albümleri çıkardım ve daha sonra aktif müzik yaşamıma, 2012’den taa bugüne kadar uzanan planlanmamış çok uzun bir ara verdim. Şimdilerde söz yazım tekniklerini, kafiye, flow/melodi ve akıcılık metodlarını, daha başarılı vokal yapma için diyafram eğitimini ve yeni nesli mental olarak doğru bir yöne kanalize etme çabalarını içeren komplike bir programı izleyen Rap Vokal dersleri veriyorum. Senelerce sokakta, stüdyoda ve sahnede edindiğim tecrübeleri sıkıştırılmış bir rar dosyası gibi genç dimağlara hızlıca kazımaya çalışıyorum. Bunun dışında Video montaj işleri ve online olarak da farklı alanlarda birkaç işle daha uğraşıyorum. En büyük hobim, ya da araştırmaya en çok vaktimi harcadığım alan ise Naturel Fitness diyebiliriz. Herhangi bir hormon/steroid kullanmadan, sadece doğal/organik besinlerle, ve hatta doğal malzemelerle üretilmelerine rağmen Supplementler (besin destekleri) dahi olmadan, sadece doğru beslenme ve makinesiz, serbest ağırlıklarla antrenman yapma teknikleriyle daha estetik bir vücut geliştirme nasıl yapılabilir sorunsalı, yıllardır üzerinde zaman ve enerji harcayıp araştırma yaptığım bir alan… Daha ileri aşamada; mesela 3,4 albüm sonra olabilir, eğitimini gördüğüm alana tekrargeri dönüp, uzun metrajlı film yönetmeni olma planlarım da inceden yok değil… Alttan alttan şekillendiriyorum şimdiden onu da..
Rap müzikle ne zaman tanıştın?
Küçük bi çocukken tanıştım denebilir. Dr. Alban’ın ‘No Coke’, Mc Hammer’ın ‘U Can’t Touch This’ ve Vanilla Ice’ın ‘Ice Ice Baby’ si sanırım Rapin ilkel dönemlerinde ilk dinlediğim şeylerdi. Sonrasında Nas, 2Pac, Notorius BIG, Mobb Deep, Mos Def, Wu Tang Clan, NTM, I AM ve daha birçok farklı avangart isimle tanıştıkça bu işin çok daha ciddi yapıldığını ve hatta bütünüyle evrensel bir alt kültür olan Hip-hop’ın bir parçası, elementlerinden biri olduğunu gördüm. Ve tabii Cartel’le birlikte, o zamana kadar hiç aklımıza gelmeyen bir şeyi keşfetmiş olduk… Evreka! Bu iş Türkçe de yapılabiliyormuş!!
İlk kaydını ne zaman aldın?
İlk kaydımda da yine çok küçük sayılırım. 1998’de Keyboardumla çalıp üzerine bir Kızılderili Şef’in o meşhur sözlerini modifiye edip, ilk yazdığım Rap şarkımın nakaratında kullandığımı hatırlıyorum. Ama onu hiç gerçek manada profesyonel olarak kayda girmedim. Gerçi eski Boom Box’ımın kaset kayıt özelliğiyle kasete kaydettiğimi hatırlıyorum, belki zorlasam eski ayakkabı kutularındaki kasetlerin içinde bulur ve yayınlarım : ] Bilirsiniz siz de, söz sonradan çok popüler oldu… Modifiyeli hali şöyleydi nakaratımın: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde, son balık öldüğünde, o zaman anlayacaksınız paranın yenmediğini…” Profesyonel olarak kaydına girdiğim ve Yayınlanan ilk 2 şarkım ise; ‘’Overground olarak’’ 2002 senesinde piyasaya sürülen ve Türkiye’nin 2. Türkçe Rap toplama albümü olan Digital Mix’de yer alan ‘’Hırs’’ isimli solo şarkım ve ‘’Underground olarak’’ Fuat Ergin’in Hassicktir 3 isimli albümünde Fuat, Ceza, Sagopa Kajmer ve Sahtiyan’la birlikte yaptığımız düet olan ‘’Amerikancıklara Mesaj’’dı.
Bir ara sahne ve ekranlarda âdeta fırtına gibi esiyordun ama sonra sesin pek çıkmaz oldu, bunun özel bir nedeni var mı, yani birilerine veya bir şeylere mi küstün? -Bu, müzik de olabilir tabii- yoksa araya başka şeyler mi girdi, nedir bu işin aslı esası?
Suyun Masalı Albümünden 2 sene sonra, yani 2012 ve sonrasında konserlerden, müzikal ortamlardan, o ana kadar yaşadığım hayattan yavaş yavaş uzaklaşmaya başladım. Bu bir anda olmadı ama parça parça. Bir tür inzivaya çekildim diyebiliriz ya da büyük bir arınma sürecine girdim de diyebiliriz… Evet, şarkılarımda şiirsel ve derin sözler yazmaya ya da insanlara gerçekleri anlatmaya çalışıyordum, ama aynı zamanda çok fazla kötü alışkanlıklarım da vardı… Sürekli sokaklarda takılıyordum. Bir serseri nasıl yaşıyorsa aynen öyle yaşıyordum. İnzivaya çekildiğimde ve ölçeği büyüterek hayatımın haritasına çok daha üstten bakıp, seyre dalarak uzaktan derin bir değerlendirme yaptığımda, bu alışkanlıkların artık hem mental, hem fiziksel hem de ruhsal olarak bana aşırı zararlar verdiklerini çok açık bir şekilde gördüm ve bunlardan kesinlikle kurtulmam gerektiğini anladım.. İlk sokaklarda takılmamdan bu yana kendimdeki değişimleri fark ettim. Bu algılayış süreci uzunca bir vakit aldı… İnsan bir şeylerin içinde olunca o anki durumunu tam olarak değerlendiremeyebiliyor, ama dışarıdan baktığında ve üzerinde derinlemesine düşündüğünde çok daha iyi kavrayabiliyor…Kısaca yazdığım sözler ile yaşadığım hayat arasında büyük bir çelişki vardı. Ve bu bana artık çok samimiyetsiz geliyordu. Kendimdeki bu iki yüzlülük katlanılamaz boyutlara ulaşmıştı. Bugün çoğu kişide bu hâlâ var ama asla itiraf etmezler. Ve belki bunu kendilerinden bile saklarlar. Buna bir son vermek için önce bu durumda olduğunuzu algılamanız ve bunu önce kendinize itiraf etmeniz gerekir. Sonra vicdanınız ve yüksek erdem duygularınız sizi rahatsız ederek hale gelecektir… Ben babasız büyümüş biriyim. Annem tek başına elinden gelenin en iyisini ve hatta çok daha ötesini yaparak beni büyüttü. Elbette anne tarafımdaki aile büyüklerim de destek oldu. Ama gerçek manada bir erkek olmayı, size bir kadının öğretmesini bekleyemezsiniz tabii ki… Bunun için önünüzde bir rol model, bir baba figürü olması gerekir. Ve Evet reddedemem, sokaklar bana nasıl erkek olunacağını öğretmişti… Ama artık o dönemler çok geride kalmıştı ve yaptığım ve kullandığım saçmalıklar yüzünden her anlamda kendime zarar veriyordum… Mesela astım olmuştum… Artık eskisi gibi iyi nefes alamıyordum, sesim sürekli kısılıyordu, geceleri boğularak uyanıyordum… İnsan yataktan boğularak uyandığında aldığı nefesin kıymetini biliyor..Mental ve ruhsal olarak da artık çok yıpranmış ve yorulmuştum… Bir şekilde bütün bunlardan uzaklaşıp, başta kendimi ve sonra hayatı samimi bir şekilde sorgulamaya, kendimi gerçek manada bulmaya, sözlerim ve yaşamım arasındaki bu çelişkiyi ortadan kaldırıp, uyumu sağlamaya ve artık her açıdan sağlıklı bir yaşam sürdürüp, erdemli bir yolda ilerlemeye karar verdim..Dexter’ın da deyimiyle ‘’Karanlık Yolcu’’mu geçmişte bırakıp ışığa doğru yürümeyi seçtim.. Ama kötü alışkanlıklar da ‘’ha’’ deyince bırakılamıyor. Bunun ilk adımı; önce terk ettiğiniz negatif şeylerin yerini pozitif şeylerle doldurmak, asla boş bırakmamak. Çünkü hayat boşluk kabul etmez, boş bırakırsanız eski alışkanlıklarınıza ve hayatınıza mutlaka geri dönersiniz… Benim için bu pozitif şey fiziksel olarak Fitness, mental olarak irademi güçlendirmek için okumak ve meditasyon, zihin ve ruhsal olarak da Kuran’ı anladığım dilden ayrıntılı bir şekilde okuyup gerçek olduğuna kesin olarak delilleriyle şahit olmaktı. Tabii bu uzun bir süreç, önce tüm varlığı ve hayatı ayrıntılı bir şekilde sorgulayıp, yeryüzündeki dinlerin hikayelerini, iddialarını ve kutsal kitaplarını, filozofların dünyayı algılama biçimlerini ve vardıkları sonuçları, bu sonuçlara hangi araçlarla vardıklarını, dünyadaki diğer inanç ve inançsızlık sistemlerinin delillerini ve iddialarını karşılaştırmalı olarak sorgulamanız, yani zamanınızın önemli bir kısmını adamanız gerekli…
Günümüzün Auto-Tune soslu Rap’ini nasıl buluyorsun, içselleştirebildin mi yoksa o eski, yani 2000’lerin başında tırmanışa geçen, bugün için old school diyebileceğimiz rap müzikte mi kaldı aklın ?
Aslına bakarsan sound olarak ikisi de değil… Yani sana az önce bahsettiğim şeylerden sonra, yani geçirdiğim evreler, ağır süreç ve inziva süresi boyunca hayatım değiştikçe doğal olarak dinlediğim şeyler ve sound’um da benimle beraber çok değişti. Aslında geçmişten beri, biraz da Rock, Punk, Psychedelic, Metal gibi değişik türlerle uğraşan müzisyen büyük kuzenimin de etkisiyle müzikal yelpazem oldukça genişti. Yani geçmişte de sadece tek bir türe takılıp kalmıyor, Rap’in yanında birçok farklı türden, birçok farklı müzisyen ya da grubu dinliyordum. Ama yer yer ucundan azıcık sinyallerini versem de bunu yaptığım müziğe pek de yansıtmıyordum. Yani kısaca; eskiden ağırlıklı olarak salt Rap Müzikle uğraşırken, uzaklaşıp kendi içime dönmemle beraber sound’um da benimle beraber çok değişti ve Rap’i de yer yer içeren çok deneysel, çok daha derin bir tarafa doğru evrildi. Rapi de içeren ama Rap’den çok daha karanlık, çok daha sakin, daha Down-Tempo, Chill-Out, Trip Hop, Rock, Rap, Dub, Drum&Bass ve üstüne bizim kendi etnik müziklerimizin ya da dünya etnik müziklerinin de eşlik ettiği karma bir tür diyebilirim. Şu an uzun süredir üzerinde çalıştığım albüm tam olarak bu kafalarda. Bunu şu an tam olarak anlatamayabilirim. Sound olarak beni anlamayabilmek için; Mos Def ve Kanye West liselerini başarıyla tamamlayıp, Portishead yüksek okulunu bitirmeniz, sonrasında Massive Attack üniversitesinden yüksek dereceyle mezun olup, master’ınızı Skunk Anansie ve Thom Yorke’la, doktoranızı da Barış Manço ve Cem Karaca’yla yapmış olmanız gerekebilir : ]… Aslında yepyeni bir tür oluşturuyor da olabilirim. Adını da koydum sayılır ama şu an açıklamak pek mantıklı olmasa gerek. Bunu albüm çıkışına saklamayı tercih edeceğim. Şu an içinde bulunduğumuz bu zor Covid 19 salgını sürecindeyken, bu tür şeylerle ben dahil kimsenin ilgileneceğini düşünmüyorum…Daha değişik günlerde duyacağınızı umalım. Bu Trap mrap zart zurt soundlar; her ne kadar sözleri bakımından gençler için yüksek tehlike içerse de, ‘’sound olarak’’ benim açımdan şekerci dükkanından çıkan kısa pantolonlu çocuk müziğinden öte değil. Bunlar sabun köpüğü soundlar.Bugün var yarın bi bakmışsın zerresi bile yok. Eğer sorduğun soruya dönüp ikisini karşılaştıracak olursam ve birini seçeceksem, tabii ki hem mmantaliteolarak hem de sound olarak Old School Rap soundunu tercih ederim. Ama yukarda da bahsettiğim gibi, şu an her ikisi için de hiç o kafalarda değilim…Bugün Trap denilen bu şey (adına müzik demek istemiyorum), Klasik Rap’in savunduğu bütün değerleri ayaklar altına alan açık bir utanç kaynağı benim açımdan. Daha genç dimağlara; metaforik ve daha basit bir şekilde anlatacak olursam; Tam olarak Örümcek Adam’daki Venom’un fonksiyonu şu an tam da Trap’de maalesef. Dışardan bakan onu Rap sanıyor ama konulara bir dalıyorsun. Uyuşturucu özendirmesinden tut da, kadınları sadece cinsel obje olarak sunup aşağılamaya, mafya, şiddet ve cehalet güzellemesine kadar her türlü pislik; janjanlı bir ambalajda güzel bir şeymiş gibi ortalığa saçılıyor… Ve bunu en çok da 10-30 yaş arası geniş bir skalada, en manipüle edilebilir dönemlerindeki genç insanlar dinliyor..Ama zaten hep böyle olmadı mı? Kötü şeyler hep janjanlı, rengarenk, süslü püslü ambalajlarda, bir albeniyle sunulur. ALLAH’ın da dediği gibi; ‘’Şeytan onlara yaptıklarını süslü gösterdi.’’ (KURAN/Nahl 63). Doğru ve sağlam olan, kaliteli olan ise genelde sade ve natüreldir. Dikkat çekici olmaz… Aynı bugün marketlerde parlak ve rengarenk ambalajlarda satılan ama içeriğinde glikoz şurubu ve daha pek çok kanserojen içerik ve katkı maddesi barındıran yiyecek ve içecek maddeleri gibi… Ama bir de gidip organik besinler reyonuna bakın. Orda parlak renkli, uçan kaçan yazılı ambalajlar göremezsiniz…Bu da biraz böyle… Aslında bu tam anlamıyla bir beyin hackleme süreci… Geçmişte genç zihinleri ‘’Pop’’, ‘’Tekno’’ ve ‘’Arabesk’’ gibi sanatsal değeri sıfır, şarkı sözlerindeki ortalama iQ düzeyi 50 ila 70 seviyelerinde gezinen müziğimsi gürültülerle zehirleyerek cahilleştirip dejenere ettiler. Şimdi de bu Trap boku. Aslında sorun sound’larda değil, zihinlerde. Yani şarkı sözlerinde… Geçmişte ben de aynı tuzaklara düştüm. Amerikan Raplerini dinleyip, ot içmeden, birden fazla kızla beraber olmadan, sokakta kavga etmeden, aklınıza gelebilecek her türlü serseriliği yapmadan Rapçi olunmaz diye düşünüyorduk… Daha doğrusu düşündürttüler bize… E insan da böyle bir tür. Kişiliği oturana kadar taklit eder. Bu durum içsel olarak hepimiz için geçerli. Matrixvari diyebiliriz. Benim yaptığım gibi mavi hap yerine kırmızı hapı seçip gerçek dünyaya dönmeyi seçerseniz, hayatın aslında egolarımızı tatmin etmekten, hep bana hep bana demekten çok ötede olduğunu; kendimizi tamamlamakla, insanları anlamakla, iyiliği ve barışı yaymaya çalışmakla ve en önemlisi de şartlar ne olursa olsun her zaman ve her şartta, kimsenin önünde eğilip bükülmeden, kimseden korkup çekinmeden gerçeği söylemek ve yaymakla ilgili olduğunu anlarsınız. Çünkü insan olarak her birimize çok özel bir hediye verildi. Beyin kapasitelerimiz yeryüzündeki diğer tüm canlılardan çok daha komplike. Siz bu kadar yüksek düzeyde bir hediyeyle, bu kadar alt seviyede, bu kadar bencil ve sorumsuz bir yaşam sürmeyi seçerseniz, e yazık etmiş olursunuz Tanrı’nın size bahşettiği en büyük hediyelerden birine. Biz! Olduğumuzu düşünmemizi istedikleri şeyin çok ötesiyiz. Bu kesin. Bu kadar alt seviyede, bu kadar ilkel yaşayamayız. Ve bu sefer bunu insanlara anlatmakta kararlıyım. Bir de şu var ki; hayatım boyunca kültürümüz Türkiye’de geniş kitlelere yayılsın istedim ve bunun için mücadele ettim. O zamanlar bir avuç insandık ve hepimiz bu mücadeleyi verdik. Ama sonradan anladım ki; kimsenin bizim gibi olmadığı zamanlarda; bizim dinlediklerimizi dinlemediği, bizim gibi giyinmediği o kendimizi çok özel hissettiğimiz zamanlarda Hip-Hop’ın bir esprisi vardı. Herkes bizim gibi olduğunda, bizim gibi giyindiğinde benim açımdan pek bir değeri kalmadı. Daha da ötesi; ‘’kültür’’, içi boşaltılıp, elementlerini geliştirmede ileri gitmeye uğraşılacağına, uyuşturucuya, mafya özendirmelerine, arabesk kafalara, cahil barzolara meze olduğunda bir değeri kalmadı. Klişeleşti. İnsanlar, gerçekten sevdikleri için değil, tür popüler olduğu için dinlediklerinde oradan uzaklaşmanın zamanı gelmiştir. Düşünsenize eskiden sokaklarda kıyafetlerimiz yüzünden mafya özentisi tipler bize saldırırdı ve onlarla mücadele ederdik ama şimdi şarkılarda mafyavari şeyler övülüyor. Bu açık ve dramatik bir yozlaşmışlık örneğidir. Bütün bu saydıklarım aslında kültüre bir ihanettir de aynı zamanda…
Rap vokal derslerini hâlâ vermeye devam ediyor musun? Eğer devam ediyorsan insanlar sana nasıl ulaşabilir ve herhangi bir yaş sınırı var mı?
Açıkçası sürdürebildiğim kadar sürdürmeyi düşünüyorum. Ama albüm çıkıp da konserler filan başladığında, o yoğunlukla devam edebilir miyim bilmiyorum ama şimdilik devam ediyor. Ders almak isteyen arkadaşlar bana [email protected]’a mail atarak ya da instagram (instagram.com/emrebaransell) profilime dm atarak ulaşıp başvuru yapabilirler. Herhangi bir yaş sınırı yok. Barış abinin de deyimiyle 7’den 70’e…
Türkiye’de rap hızlı bir ivme yakaladı, hatta doğruyu söylemek gerekirse, bugün en revaçta olan müzik türü bile diyebiliriz. Pop müziği solladı, kimilerine göre de pop müziğin içinde eridi gitti; buna katılıyor musun? Ya da başka bir deyişle, Rap’in iyiden iyiye ticari bir hâl alması, o kendine özgü amatör ruhunu zedelemedi mi sence de?
Aslında şu an içinde bulunduğumuz bu zorlu süreç; yani Covid19; her ne kadar çok üzücü ve büyük felaketlere yol açsa da, bir yandan da Trap, Pop, Tekno türevi her türden eşek soundu ve içi boş salt eğlence şaklabanlığını gömdü diyebiliriz. İnsanlar bazen bolluk içinde yüzerlerken, hayatın gerçeklerini unutup kendilerini böyle şeylere kaptırabiliyorlar. Ama gerçek göründüğünde insan kendi ruhuna, özüne geri döner… Bazen maalesef üzücü olaylar da buna vesile olabilir. Her olumsuz olayın bir de ders verici veya bizim asla bilemeyeceğimiz bazı olumlu tarafları olabilir… Biz bu tarafları bazen görürüz, bazen göremeyiz. Önemli olan kötü olayları kendimize öğretmen edinmeyi bilip, gerekli dersi almak olmalıdır kanımca…
KURAN 2/216 (Bakara 216)’dan: ‘’Mümkündür ki bazen hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için iyi, hoşunuza giden bir şey de hakkınızda kötü olabilir. ALLAH bilir, siz bilemezsiniz.’’
Şunu da söylemeliyim ki; ben kendimi Türkçe Rap zincirinin bir parçası ve olarak görüyorum elbette, bu reddedilemez. Ama bundan çok daha fazlası; iliklerime kadar hissettiğim ve isteğim şey, Barış Manço ve Cem Karaca’nın miraslarının sürdürücüsü olabilmektir. En azından denemek. Tam da onların yaptığı ve ülkemizin de bulunduğu konumun bir yansıması gibi; iyi, özgün ve avangart bir doğu batı sentezine kendi hamurumu eklemek ve karanlık bir soundun içinde dahi insanlara pozitif bir şeyler sunabilmek, umudunu kaybetmiş veya kaybetmek üzere olan birilerine bir umut ışığı olabilmek. Umarım bunu başarabilirim…
Ufukta bir albüm ya da single fikri var mı? Çünkü seni Old School ya da New School rap şarkıcılarının albüm ya da single çalışmalarında da göremiyoruz.
Bahsettiğim gibi experimental ve çok değişik bir albümle uzun zamandır uğraşıyorum… Ve aslında hala her gün de kendi soundumu aramayı sürdürüyorum. Bu benim için final noktası olmayan, sürekli devam eden bir süreç. Zaten bu olmasa çoktan bırakmıştım. İnsanlar müzik yapmayı bıraktığımı sanıyor ama ben hiçbir zaman bırakmadım. Her ne kadar bir şey sunmasam da arka planda hep ürettim ve soundumu keşfetmeye devam ettim. Albüm zamanı konusunda bir şey söyleyemeyeceğim. Aslında bazı ufak tefek rötuşlar dışında bitti de sayılır ama tüm dünya olarak bu zorlu süreci ALLAH’ın izniyle sağ salim atlatmak, herkes gibi benim de şu anki önceliğim..
Eski günleri özlüyor musun?
Özlenmez mi : ] Hem de her gün özlüyorum. Türkiye’deki Hip-hop kültürünün doğuşuna, büyümesine, gelişimine ve dejenere olmasına kadar geçen sürecinin hepsine canlı tanıklık ettim ve tüm bu süreçlerde etkin bir aktör olarak da yer aldım… Gerçekten o günlerin tadı bambaşkaydı…Ama geçmişte yaşayamayız, hayat devam ediyor. Önümüzde belki de çok daha iyi, çok daha anılası günler olacak ALLAH büyük, hala hayattayım ve sessizce ayrıldığım o sahnelere, bu sefer çok daha farklı bir motivasyonla tekrar geri dönmeyi sabırla bekliyorum…
Sevdiğin kitap ve filmlerin birkaçını söyler misin?
Hemen bir önceki soruyla bağıntılı bir film önereyim. Midnight in Paris. Geçmişe takılı kalıp aşırı ululamanın ve sürekli geçmiş zamanların daha iyi olduğu zannının aslında bir illüzyon olduğunu, oralarda takılı kalıp geçmişte yaşamak yerine, güzelce gereği gibi anıp yolumuza devam etmenin, ve aslında en güzel zamanın şu an içinde yaşadığımız zaman olduğunun çok güzel işlendiği, zaman yolculuğunun bilindik türlerin ötesinde işlendiği çok başarılı bir yapım..
Her ne kadar bunu önersem de, benim için G.O.A.T. film; yani tüm zamanların en iyisi kesinlikle Interview With The Vampire’dır(Vampirle Görüşme). 2-3 senede bir mutlaka tekrar izlerim. Ve her izlediğimde de farklı şeyler keşfedip, gerçek hayatla farklı bir boyutta özdeşleştirip realize ederek başka bir pencereden olaylara bakarım. Gerçek bir Brad Pitt hayranı olduğumu da söyleyebilirim. Thelma ve Louise’deki sağlam performansından beri pek filmini kaçırmamışımdır. Son olarak ‘’The Terminal’’ diyeceğim. Tom Hanks de hayranı olduğum bir diğer isim. Her iki ismin de birkaç filmini izlediğinizde; fark edeceğiniz bir durum söz konusudur. Her ikisi de aslında her filmlerinde farklı karakterleri canlandırsalar da aslında aynı karakterin veya hikâyenin devamı gibi gelir size… O sıcaklığı yakalarsınız. Ben diğer aktörlerde bunu pek göremiyorum. Ha bak Johnny Depp ve Sean Penn’de de biraz o hava var aslen… Onların filmleri de iyidir. Kitap önerim ise; öncelikle ALLAH’ın kitabı..Kuran’ı sağa sola üflemek için değil, mutlaka ‘’anladığınız dilden’’, yani anlamak için okuyun. Daha sonra dünyadaki birçok farklı dinin kitaplarını, inanç ve inançsızlık sistemlerinin iddialarını. Francis Bacon’un da dediği gibi: ‘’Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!’’ Aynı anda, mantıklı düşünme yeteneklerinizi derinleştirmek, geliştirmek ve ufkunuzu açmak için felsefeye dair ne bulursanız okuyun.. Daha sonra geçmişte bana çok faydası dokunan Doğan Cücelioğlu’nun ‘’Savaşçı’’ sını sayacağım. Edip Yüksel’in ‘’Üzerinde 19 Var’’ıyla devam edip, Vecihi Hürkuş’un ‘’Havada’’sını es geçmemenizi önereceğim. Son olarak da Robin Sharma’nın ‘’Koza Kelebeği Bilmez’’iyle kitap önerilerimi noktalayacağım.
Barış Üzerinize olsun…
Emre Baransel: Kadıköy doğumlu ve Trakya Üniversitesi Radyo-Sinema-TV mezunu. 9-10 yaşlarında Rap müziğe ilgi duymaya başladı. Müzisyen kuzeni sayesinde başta Rock ve birçok müzik türünün de etkisiyle büyüdü. Şarkılarında Rap’e ek olarak farklı birçok türden esintiler bulmak mümkün. Şimdiye kadar 1 solo albüm, 4 tane Underground Mixtape, 3 tane compilation albüm, birçok single ve değişik müzisyenlerle düetler yaparak, ayrıca çeşitli toplama albümlerde yer alarak Hip Hop kitlesi içinde saygınlık kazanıp, farklı stiliyle yer edindi. Ceza, Alaturka Mavzer, Mihenk Taşı gibi isimleri barındıran ve Türkiye’nin en önemli Hip Hop topluluklarından biri olan ‘Kadıköy Acil’in kurucuları arasında yer alan Emre Baransel; Busta Rhymes, Redman, Wu Tang Clan, Prodigy, Ja Rule, Lumidee, Sean Paul, Lil Jon ve Killarmy gibi dünyaca ünlü müzisyenlerin Türkiye konserlerinde alt grup olarak aynı sahneyi paylaştı. Ossi Müzik’le anlaşıp 17 Haziran 2010’da ilk bandrollü solo albümü olan Suyun Masalı’nı double cd olarak çıkardı. Canlı yayında K1 Dünya Kick Box Şampiyonasında dövüşçü gibi sahneye çıkıp birden şarkı söylemesiyle başlayan sürpriz sahne gösterisiyle ses getirdi. Son olarak 2012’de Yitik Ülke Yayınları’ndan çıkan ’90’larda Çocuk Olmak’ isimli kitabın yazarlarından biri oldu. Şu an yeni solo albüm çalışmalarına devam ediyor.
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.