Rusya’nın Ukrayna’ya girmesinden bu yana sığınmacı konusu bir türlü gündemden düşmüyor.
Ukrayna’dan kaçanlar Avrupa ülkelerine sığınıyor.
Ama bildiğiniz Suriyeli ya da Afgan sığınmacılardan çok farklı bir profil çiziyorlar.
Mücadeleyi bırakmadan dertlerini anlatmaya çalışıyorlar.
Daha da önemlisi sığınanlar kadın ve çocuklar.
Hatta kadınların da çocuklu olanları yani anneler.
Diğerleri yine ülkelerini terk etmiyor ve gerekirse evlerinde öleceklerini gösteriyor.
Hal böyle olunca on yıldan fazladır ülkemizde keyif süren göçmenlerimiz herkesin gözüne batmaya başladı.
Hele de şu sıralar ortada savaş falan olmamasına rağmen hala burada olmaları…
Bir de üzerine bireysel de olsa sorunlar çıkarmaları…
Daha da önemlisi ekonomik olarak yaşanan sıkıntılar…
Öyle ya kendine yetmeyen kaynakları başkalarıyla paylaşmak ya da yaşadığı sorunlardan dolayı öncesinde katlanılanlara bugün katlanamamak gibi durumlar…
Neticede tahammül sınırları zorlanmaya başladı.
Hassasiyetten dolayı gerçekle yalan da birbirine karışıyor doğal olarak…
Herkes işine gelen haberi abarttıkça abartıyor.
Ancak bu konuda bir sınır belirlemek ve dikkat etmek lazım.
Bireysel örneklere bakarak genellemeler yapmak çok yanlış sonuçlar doğurabilir.
Herkesin sığınmacısı kendine…
Yaşadığımız coğrafyanın gerçekleriyle yüzleşmek biraz zor olsa da çaresiz katlanmak zorunda olduğumuz durumlar var.
Tabi ki bu yapılan hataları haklı çıkarmaz.
Ancak geleceğe yönelik küçük hesaplarla doldurulan insanları suçlamak sorunları çözmeyecek gibi görünüyor.
Buna sebep olan kararları sorgulamak daha gerçekçi olabilir.
Bunları sorgularken de suçu sisteme atmazsak tabi!
Malum, sistem suçlanınca çözülecek bir sorun da kalmıyor!
Her şey onun başının altından çıkıyor.
Yoksa bizler mükemmel insanlarız!
Her birimiz bir dağın tepesinde, kusursuz bir yaşama ulaşacağız…
Asla hata yapmayacağız…
Ama yapamıyoruz!
Neden?
Çünkü sistem sıkıntılı!
Sistemin insanla ilişkisi yok, gökten zembille inmiş!
Başarılar bizim ama eksiklikler sistemin!
Çözüm bulmak için değil suçlu bulmak için çalışan bir toplumsal hafızamız var sanki.
Bunun en büyük destekçisi ise tarafgir bakış açısı.
Ya boşa odaklanıyoruz ya doluya…
İşimize gelen hangisiyse o tarafta olmak en kolayı!
Gerçekle yüzleşmek cesaret ister çünkü!
Doğruları söylemek yürek ister!
Dışlanmayı göze almak, anlamayanlar tarafından ötekileştirilmeyi sindirebilmek gerek…
Mahalle baskısı korkusuyla gerçekleri söylemeye ve yanlışları değiştirmeye korkuyorsak suçlu kim?
Tabi ki sistem!
Karşınızdakini kırmanın, üzmenin sorumlusu da sistem!
Bitti gitti…
Kendimizi eleştirmeye, bir şeyleri düzeltmek için çaba harcamaya ne gerek var.
Sistem bozuk bir kere…
Onun kendini düzeltmesi lazım!