12:55 - Sosyal Sorumluluk ödülü Akçansa’ya
00:36 - Başkan Balcıoğlu Halk TV’ye Konuştu
00:21 - “Sessizliğin bedeli hayattır”
00:24 - BAKIRKÖY KENT LOKANTASI AÇILDI
“Her Zaman İyi Olmak Zorunda Mıyız?: Toksik Pozitifliğin Görünmeyen Yüzü”
Doğru bilinen birçok yanlış gibi, sürekli olumlu olmanın ya da her zaman pozitif davranmanın aslında içinde birçok toksik davranışı barındırabileceğini söylemek yanlış olmaz. Buna toksik pozitiflik diyoruz.
Son yıllarda kişisel gelişim ve psikoloji alanında sıkça dile getirilen bu kavram, fazlasıyla suistimal edilerek insanın özü olan bazı duygu durumlarından uzaklaşmasına neden olmuştur. Özgüven kavramı, Amerikan psikolojisinden bize transfer olmuş bir olgudur. Ancak özgüven, kişide yeterli olduğu özellikleri abartma ve yetersiz noktalarını görmezden gelerek bunları yeterli sanma gibi bir yanılgı yaratabilir.
Yaşam becerileri, hayatın içinde gelişir; başarısızlık olmadan, acı yaşamadan oluşmaz. Düşerek, kalkarak; mutlu ve mutsuz olarak gelişir ve öğreniriz. Bu duyguları yaşarken onlarla bilinçli bir şekilde temas kurmak gerekir. Çünkü onları gerçekten hissedip anlamak ve dönüştürmek bizi geliştirir ve öğretir.
Olumlu duygular, olumsuz duygular kadar öğretici değildir. Ancak yaşanıp içselleştirildiğinde olumluya çevrilebilirler. Dolayısıyla her zaman pozitif olmak ve pozitif bakmak elbette yapıcıdır; fakat olumsuz deneyimlerin bize kattığı gerçeklikleri görmezden gelirsek, gelişimimiz eksik kalır. Çünkü insan bir bütündür.
Popüler kültürün bizlere dayattığı “her zaman olumlu bak” anlayışı, zamanla bizi gerçeklikten uzaklaştırıp daha da mutsuz bir ruh haline sürükleyebilir. Bu yüzden her duygu durumumuzu bir bütün olarak tanımamız ve onlarla temas kurmamız gerekir.
Bir diğer toksik pozitiflik durumu ise çevreye karşı olan davranışlarımızda, belki farkında olmadan kendimize yaptığımız yatırım ve egomuzu besleme durumudur. Her zaman iyi ve pozitif duygular içinde olamayacağımız gibi, herkese karşı da koşulsuz bir şekilde iyi davranamayız. Bu denge, ilişkiler içinde oldukça önemlidir. Hiç kimse tamamen iyi ya da tamamen kötü değildir. Her zaman ve her koşulda “iyi” olma hali, kişinin iç dünyasında kendine yapılan bir yatırım veya beklenti barındırabilir.
Bu tür davranışlar sıklıkla dile getiriliyorsa, kişinin durumu artık toksik pozitifliğe dönüşmüş olabilir. Bu da kişiyi zamanla kendine yabancılaştıran ve zehirli bir duygu haline getiren bir sürece yol açar. Duygular arasında geçiş sağlayamayan birey, çevresindeki kişiler tarafından fark edilme olasılığı artar ve zamanla yalnızlaşabilir.
Örneğin; aşırı fedakârlık… Başkalarının ihtiyaçlarını gözetmek ve destek olmak olumlu bir davranıştır. Ancak bunu kendimizden ödün vererek yaparsak, hem tükeniriz hem de başkalarında bağımlılık ve yoğun bir minnet hissi yaratabiliriz. Bu da hem kendi sınırlarımızı hem de karşı tarafın sınırlarını ihlal eden bir duruma dönüşebilir.
Bazı kişiler, farkında olarak ya da olmayarak sadece kendine yatırım yapmak amacıyla “fazla iyi olma” halini seçebilir. Feda ettiği her şeyden kazanç elde edebileceğini düşünerek, bu noktada tam anlamıyla toksik pozitiflik oluşur.
Sürekli olarak pozitif kalmaya çalışmak, zorlukları görünmez kılma çabasıyla duygularımızı bastırmamıza neden olabilir. Bastırılan duygular ise başka kanallardan dışa vurma eğilimindedir. Bu süreç sonunda zihinsel sağlığımız olumsuz etkilenebilir.
Son olarak, gerek özel gerekse sosyal ilişkilerimizde bu türden pozitifliğe maruz kalmamak ya da başkalarını buna maruz bırakmamak için kendi sınırlarımızı ve pozitiflik dengemizi fark etmemiz oldukça önemlidir.