Orta Doğuda çukurlar bitmez.

Kana ihtiyaç duyulduğunda kaşınacak yara tükenmez!

Orta Doğudaki yaraların iyileşmesini engellemek ve ihtiyaç duyduğunda kanatmak Batının çıkarlarına ulaşmak için uyguladığı en etkili yöntem.

Yine ortalık karışıyor!

ABD her zamanki gibi bölgedeki istikrarı engellemek için ne gerekiyorsa onu yapıyor.

Biz de bölgede önemli bir aktör olduğumuzdan bahsedip dururken ülkemize yönelen tehlikeyi bertaraf etmekte bile zorlanıyoruz.

Daha çok mülteci kısmına odaklanmamızda daha önce ağzımızın yanmasının etkisi var tabi!

Konu mülteci sorununun çok ötesinde aslında!

Bölgemizdeki huzuru hedef alıyor.

Karışıklıklar sayesinde bölgedeki hakimiyet korunmaya çalışılıyor.

Her zaman olduğu gibi terör örgütleri aracılığıyla…

Hedefte bizim de olduğumuzdan habersiz ya da çaresiz olanları izleyip arkadan toplamaya çalışıyoruz.

En azından mülteci sorununu çözelim istiyoruz!

Aynı ya da benzer çukurlara bir daha düşmemek için uğraşıyoruz.

Çevremizde açılan yaraların içimize işlememesi mümkün değil elbette.

Mülteciler bile bizi ikiye bölmeye yetiyor!

Bir tarafta ne olursan ol gel diyenler…

Diğer tarafta kendi sorunları varken başkalarına tahammül edemeyenler…

Her iki taraf da kendince haklı aslında!

Ama iki tarafın da kabul etmek istemediği bazı gerçekler var.

Hiç göçmen kabul etmemek mümkün değil mesela!

Ya da hepsinden bir anda kurtulmak…

Uluslararası antlaşmalar var neticede.

Bir de alışmışlıklar:

Ucuz işçilik gibi…

En karşı olanlar dahi eğer işverense ya da küçük bir tadilat işi yaptırdıysa mültecileri tercih etmiştir.

Çünkü normalin yarı fiyatına her işi yapıyorlar.

Ortadoğu’nun ağabeyi olmak için atılan adımları savunanları da anlamak mümkün değil!

Tarihte defalarca kazık yediğimiz bir bölgede hakimiyet kurma hayalleri biraz gülünç geliyor insana.

Dünyadaki dengeleri bir tarafa bırakın, zamanında ülkeniz üzerinde oynanmasından rahatsız olduğunuz oyunları başka ülkeler üzerinde oynadığını iddia etmek de diğer bir çelişki!

Bu insanlardan ya da ülkelerinden bir çıkar elde edeceğini düşünmek ise sadece komedi olabilir.

Büyük çoğunluğu yeni bir hayat kurmak amacıyla Avrupa’ya geçmek derdinde…

Bunu da açıkça dile getiriyorlar.

Geçemeyenler de burada güçlendikçe neler olduğu ortada:

Altındağ olayları bunun başlangıcı değil.

Daha önce de bir takım kavga, hatta cinayetler yaşanmıştı.

Son da olmayacak gibi görünüyor!

Küçük bir kısım samimi, gerçekten tehlikeden kaçan sığınmacı olabilir, diğerleri ise fırsattan istifade daha iyi bir hayat arıyor.

Kendimizi kandırmayalım!

Romantik yalanlarla avunup durdukça yiyeceğimiz darbeler daha da büyüyor.

Bunun bölgemize, hatta ülkemize zarar vermek için oynanan büyük bir oyun olma ihtimali açık.

Tıpkı Esad’ ın üç ayda indirileceğine inandırıldığımız gibi.

O günleri hatırlayanınız vardır: Amerikan servislerinden gelen bilgiler doğrultusunda her devlet yetkilimiz, neredeyse her gün “Bu iş üç ayda bitecek!” diyordu.

Netice ortada: Esad rejiminin dahi Türkiye kadar zarar görmediği bir on yıl geride kaldı.

Elbette ihtiyacı olanlara yardım etmek tarihi ve insani vizyonumuz ama olanların yardımın çok ötesinde bir projenin parçası olduğu çok görülüyor.

Orta Asya’daki soydaşlarımızla ilişkileri geliştirmek için harcamamız gereken enerjiyi Ortadoğu’da heba ettiğimiz ileride görülecek.

Ama daha önemlisi bu şekilde gittikçe karıştırılan ülkemiz için daha uzun vadeli planların görülememesi.

Umarız aynı çukura bir daha düşmeyiz diyeceğim ama…

Düşersek de önemli değil!

Nasıl olsa kendi hatalarımızdan ders çıkarmak yerine suçlayacak birilerini buluruz!