Ülkemizde kişiler de kurumlar da eğitime şaşı bakıyor.
Herkes eğitimin öneminden bahsediyor ama gerçekten inanan ve uygulayan pek yok.
Hatta son yıllarda açık açık eğitimli insanlara güvenmediğini dile getirenler de az değil.
Geri kalmış ülkelerde bu durum çok normal aslında.
Çocuklarımıza anlamsız şeyleri ezberletmeye çalışan, çağ dışı yaklaşımları benimsetmeye çalışanlardan bahsetmiyorum sadece.
Onlar zaten coğrafyamızın gerçeği.
Kasıtlı ya da kasıtsız verdikleri tahribat ortada!
Bir de doğrulara yakın olmasına rağmen engellenen ya da yetersiz bilgilerle farkında olmadan ekseninden kaymış bakış açıları kazandıranlar var.
Onlar da diğerlerinden daha az zarar vermiyor aslında!
Eğitime verilen önem ile kalkınmışlık, demokrasi, hukuk, estetik değerler, insan hakları, doğaya saygı ve daha pek çok konu birbiriyle paralel gidiyor.
İşte bu yüzden ülke olarak bir eğitim politikamız olmalı ve bunu ne iktidarlar değiştirebilmeli ne de bir başkası.
Elbette öğretmenlerin özgür bırakıldığı özerk alanlar olmalı ama temel ilkeler doğrultusunda şekillenen ortak bir tutum geliştirilmeli.
Geliştirilmeli derken zaten öyle bir sistemin mevcut olduğu söyleyecektir bazı eğitimciler.
Ancak uygulayıcıların bundan ne kadar haberdar olduğu ve dikkate aldığı tartışılır.
Atatürk’ün eğitimin önemi vurgularken, asıl savaşın cehaletle yapılan savaş olduğunu ve eğitim ordusu tarafından kazanılabileceğini vurgulaması bu yüzden.
Akıl ve bilim toplumu olmadan hiçbir alanda yol kat etmek mümkün olmayacak…
Defalarca gördüğümüz gibi, ilerlediğimiz sansak da acı gerçekle sonunda yüz yüze geliyoruz.
Ama nedense bakış açımızı bir türlü değiştiremiyoruz!
Ya da değiştirmek istemiyoruz!
Yapılan büyük devrimler her defasında büyük hüsranlarla sonuçlanıyor.
Aslında arayış içinde olmamız bile sevindirici ama bilimle barışık, gerçekçi bir bakış açısını yakalayamadıkça arayışın ötesine geçmek zor olacak gibi.
Okulların açıldığı şu günlerde bu konuda söyleyecek sözü olanlar neden konuşmuyor sizce?
Ama bizim konuşulması gereken daha önemli konularımız var değil mi!
Çoluk çocukla mı uğraşacağız!
Yeni öğretim yılı başladı.
Umarız önceki yıllardan çok daha coşkulu, huzurlu ve her şeyden önemlisi de yeni umutlarla başlayabiliriz.
Peki buna hazır mıyız?
Yeni bir şeyler yapabilecek gücümüz var mı?
Mesela öğrenci ve yaşam odaklı eğitim anlayışını kazanabilecek miyiz?
Dünden bugüne ağır sorunlarımız olduğu doğru.
Bu yükten kurtulmanın kısa vadede mümkün olmadığını eğitimin ucundan kıyısından geçen herkes bilir.
En azından eğitimi sadece çobanlık olarak görmeyenler…
Ya da dersleri önem sırasına göre sıralamaya çalışmayanlar…
Müzik dersini matematikten önemsiz gören eğitimciler varken nasıl yol kat edebiliriz bilmiyorum!
Hemen herkesin ilgi, yetenek, beğeni, hayal ve beklentileri farklı…
Temel eğitimde yeteneğini keşfedebilmesi için her dersle tanışması gerekiyor çocuklarımızın ve inanın hepsi birbirinden önemli.
Sonrasında yaşa, ortama, zamana ve çevreye göre değişik seçmeli derslerle ya da alan dersleriyle ayarlanabilir.
Bu çok zor değil ve dünyada onlarca güzel örneğini bulabiliriz.
Türkçe ve Matematiğin zorunlu olması gerektiği ve her öğrencinin ihtiyacı olduğu doğru.
Ancak bu nasıl bir Türkçe, Matematik olmalı?
Sınavların gölgesinde kalan niteliksiz öğrenmeleri aşarak hayatın içine giren ve öğrencilerin yaşamlarıyla ilintilenen bir dersin sevilmemesi ya da önemsiz görülmesi ihtimali olmadığını düşünüyorum.
Sürekli yüklenen ve papağan gibi tekrarlanan bilgileri hayata geçirip geçiremediğimizi sorgulamamız gerekiyor.
Özellikle öğretmenlerimizin buna oldukça kafa yorması zorunlu.
Bu aralar ders saatlerinin düşürüleceğinden ve müfredatın hafifletileceğinden de dem vuruluyor.
O zaman da hangi dersler kaldırılacak ya da saati azaltılacak diye soruyor çoğu insan.
Ama asıl soru bu olmamalı bence!
Ölçütler ilgi, yetenek ve yaşam doğrultusunda mı olacak yoksa yine sınavlar doğrultusunda mı?
Neyse…
Daha önemli sorunlarımız vardı değil mi?!