Yaşasalardı, kendilerini acımasızca yakan canilere bu soruyu soracaklardı belki de: “Bizi neden yaktınız?”
Bugün 1 Temmuz. 33 ozanın, şairin, aydının, Madımak otelinde yakılmadan önceki son günü…
İslamiyet istediği kadar ‘hoşgörü’ desin, Aziz Nesin’in de ölüm fetvası çoktan verilmişti bile ki çok geçmeden o fırsat da, altın tepside gelmişti. 1 Temmuz 1993 yılında Kültür Bakanlığının desteği ile Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri düzenlendi. İlk gün, şenliklerde Aziz Nesin uzun bir konuşma yaptı. Ertesi gün ise Radikal İslamcılar tarafından MÜSLÜMAN KAMUOYUNA adlı bildiriler dağıtılıyordu. Bildiride ise: “Gün, küfürlerin hesabının sorulması günüdür” yazıyordu.
Kısacası; Aziz Nesin için tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Sadece bildiriler de değildi. Aziz Nesin, Sivas’a gitmeden önce, gazetelerde açıkça provokasyonlar yapılmış ve din üzerinden halk iyice kışkırtılmıştı. Amaçlarına da ulaşmışlardı zaten. Cuma namazından çıkan halk bir anda birleşerek bin kişilik öfkeli bir kalabalığa dönüşmüştü. Ağızlarında ise, öfkelerini dile getiren:”Sivas Aziz Nesin’e mezar olacak” sloganları vardı. Karar vermişlerdi. Aziz Nesin inançsızdı ve öldürülmeyi kesinlikle hak etmişti.
Sloganlar değişiyor, kitle her dakika daha da çoğalıyordu. “Ya Allah Bismillah Allah-u Ekber” diyerek Aziz Nesin’i öldürmeye gidiyorlardı. Polisler azgın göstericileri durdurmak yerine söz konusu din olduğu için göstericilere hiçbir şekilde müdahale etmiyordu. Polisler sayı olarak da yetersiz olunca saat 14.45’te sadece 33 asker gönderilmişti.
33 cana karşılık, 33 asker.
Onlar da sadece olayları uzaktan izlemekle yetinmişti. Akşama doğru kalabalık 5 bini geçmişti. Sanatçılar Madımak’a hapsolmuş, umutla kurtarılacaklarını düşünüyordu. Hatta Aziz Nesin bizzat Başb. Yardımcısı Erdal İnönü’yü arayarak, yardım istemiş ve olumlu cevaplar almıştı…
Fakat saat 18.00 olduğunda göstericilerin sayısı artık 15 bin olmuştu. Polisler tamamen saf dışı kalmıştı. Göstericileri sakinleştirmek için konuşma yapanlar ise halka ”Gazanız mübarek olsun” diyerek olayları daha da çıkılmaz bir hale sokmuştu. Zaman geçiyordu, umutlar azalıyordu.
Saat 19.50’i gösterdiğinde artık, hiçbir şey için dönüş yoktu. Çünkü cübbeli uzun sakallı adamlar ellerinde benzin bidonları ile polislerin, askerlerin yanından geçip gidiyorlardı. Hemen ardından otelin önündeki araçlar ateşe verilmişti. Halk sürü psikolojisi içinde yanan ateşi, zafer çığlıkları ile karşılıyordu ve ”Allahım bu senin ateşin” diyerek, Allah için insanları yakıyorlardı. Alevler müthiş bir şekilde yayılıyordu ve tek bir itfaiye aracı bile yoktu. Vali Amet Karabilgin’e göre ise, olan itfaiyeler de isteksizdi.
Her şey tamamdı. Günler öncesinden yapılan provokasyonlar, dağıtılan bildiriler, devletin vurdumduymazlığı, askerin olayları izlemesi.. Sanatçılar bile bile ölüme terk edilmişti. Fakat göstericiler için ne kötü bir durumdu ki Aziz Nesin’i Madımak’ta öldüremediler. İçlerinde öyle bir kin, nefret, vicdansızlık vardı ki Aziz Nesin’i öldürebilmek için yitip giden 33 insanın canını umursamadılar bile. Kaldı ki 2 otel çalışanı da ölmüştü. Artık Sivas, tarihte kara bir leke olarak yerini almıştı. Türkiye tarihi ise buna zaten alışmıştı. Çorumla, Maraşla biliyordu bu utancı. Ve yıllardır, hoşgörüden, güzellikten bahsedenlerin işlerine gelmeyince, nasıl insanları öldürdüklerini görüyorduk.
Ne Aziz ne de onun gibi düşünenler insanları dininden dolayı öldürmedi, öldürmezdi de. Otelin merdivenlerinde oturan şairlerden biri, olaylar daha da büyürse ve ölürsek ne olacak dediğinde, kalanlar ölenlerin arkasından şiirler yazacak demişti Metin Altıok. Öyle de oldu…