“Ulusları kurtaracak olanlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.”
Nihayet bir eğitimcinin Milli Eğitim Bakanı olduğunu görebildik.
Hem de pedagojik olarak çeşitli başarılara imza atmış birisi.
Oldukça olumlu bir hava oluştu.
Muhalifler dahi takdir etmek zorunda kaldı.
Eğitim anlayışını değiştireceğini umut ediyoruz.
Yeni reformlar demek oluyor bu da.
Ancak reform konusunda ağzımız oldukça yanık.
Bunu nasıl aşacağımız ise, hep söylediğimiz gibi, uygulamada gizli.
Uygulanmayan, kağıt üzerinde kalan reformları uygulandı varsayıp başarısız görerek geçti yıllarımız.
Sahadan gelen birisinin bunları bilmemesi mümkün değil tabi.
Daha çok uygulanabilirlik üzerine yoğunlaşarak öğretmen eğitimine önem verecektir diye düşünüyorum.
Başarısız öğrenciyi zorlamak yerine başarılı olanları daha da ilerletecek bir bakış açısına sahip olduğunu biliyoruz.
Bakalım bunu öğretmenlere nasıl anlatacak?
Başarı için öncelikle öğretmenlerin güvenini kazanmak gerektiği malum.
Aksi takdirde uygulanmadığı halde uygulandı sanılan reformlara yenileri eklenecek.
Devlet personelinin yarısına sahip olan bakanlık şüphesiz diğer bakanlıkların toplamı kadar iş yüküne sahip.
Yapılacaklar kolay şeyler değil.
Buna bir de dev yapının hantallığını ekleyince…
Allah kolaylık versin diyelim.
Biz öğretmenler de bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz.
Bir eğitimciyi bulmuşken destek olarak elimizden geleni yapmaya çalışmalıyız.
Biz istemedikçe emin olun hiçbir yenilik doğru sonuçlar vermeyecektir.
Sorunlar olduğu doğru…
Hakkımızı alamadığımız doğru…
Hak edilen itibarı görmediğimiz doğru…
Öğrenci ve velinin eğitimden beklentisinin yanlış istikamette olduğu doğru…
Sayılamayacak daha birçok sorunumuz gerçek…
Ama bütün bunları düzeltecek olan da yine bizleriz.
Sürü psikolojisiyle hareket ederek gökten zembille gelecek bir kurtarıcı beklememeliyiz.
Bir şeyler yapmaya çalışanlara destek olmalı, doğru adımları desteklenmeli ve elimizden geleni yapmalıyız.
Atatürk’ün asıl savaşı eğitim ordusunun savaşı olarak dile getirişini hatırlayalım.
Hiç unutulmaması gereken bu düşünceler ülkemizin asıl kurtuluşu olacaktır.
***
Güler misin Ağlar mısın?
Bu hafta uzun bir yolculuk yaptım.
Gaziantep’ten Antalya’ya, Antalya’dan Bursa’ya, Bursa’dan Ankara’ya geçtim.
Yol boyunca bazı insanımızın zekice gördüğü bir manzarayla defalarca karşılaştım:
Yol kenarlarına sık sık yerleştirilen trafik polisi araçları şeklinde panolar…
Her zaman dile getirdiğimiz ahlak ve etik meselesindeki en acı ve somut durum insanı gülümsetirken içini acıtır türden.
Eğitim anlayışımızı bile girdabı içine almış olan ahlaki erozyonun her alanda varlığı aşikar.
Ama polisimizin bile aldatma yoluyla trafik sorunlarını çözmeye çalışması beni gerçekten utandırdı.
Bana, aklıma, insanımıza hakaret olarak algıladım.
En çok da bazı insanların bu kurnazlığı zekice bulmasına ve helal olsun diye karşılamasına içerledim.
Kurnazlık ile zeka arasındaki farkı bilmediğimiz doğru…
Kandırıldığımızı anlamadığımız zamanlardaki acizane saflık da hoş görülebilir…
Açıktan kandırılmaya çalışıldığımız durumlara tepki gösterememek, birilerinden çekinmek de anlaşılabilir…
Ama bunu zekice bulmak, takdir etmek nasıl bir zeka ve psikolojinin ürünü olabilir.