Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, CNN Türk canlı yayınına katılarak birçok önemli açıklamada bulundu.
PİSA ile ilgili Türkiye’nin 2003’ten beri özellikle matematik ve fende sürekli bir artışın olduğunu ama okuma puanını en çok arttıran ikinci ülke konumunda olduğunu belirtti.
Yani en büyük yükseliş okuduğunu anlamada yaşanmış. Çok küçük bir artış olsa da güzel bir gelişme. Türkiye her üç alanda da ilerleme sağlayan tek ülkeymiş çünkü.
Matematik ve Fen’i de daha az ilerlemesine rağmen önce belirtmesi ülkemizin bakış açısıyla ilgili.
Ancak anlama yeteneği ve onu geliştirecek dersler ikinci planda kaldığı sürece diğerlerindeki ilerlemenin de istenen seviyelere ulaşamayacağı muhakkak.
Öğretmenlerin ve velilerin gayretleriyle okuma oranı yavaş da olsa artıyor. Dolayısıyla çalışmamız gerektiğini söyleyen Sayın Bakan sözü buraya da getiriyor tabi ki.
Okuduğunu anlamanın matematik ve fen sorularına olan etkisinden bahsederek diğerlerindeki artışında buna bağlı olduğunu dile getiriyor.
Yani okuma ve anlamadan bağımsız yürütülen bütün çalışmaların işe yaramayacağı sonunda anlaşıldı gibi. Ama somut bir adım atılacak mı?
Bunun cevabı da veriliyor. Bu tip soruların okuduğunu anlama gerektiğini, çocuklarımızın çok kitap okumasının elzem olduğunu fark ettirmeye çalıştıklarını belirtiyor.
Çocuklarımız hiç böyle sorular görmediyse görmesi lazım.
Öğretmenlerimizin bu tür soru hazırlama becerilerinin yetkinleşmesi lazım diyor ve bunun belirli öğrenciler için değil tüm öğrenciler için olduğunu dile getiriyor.
Bunu da 2023 yılına kadar başaracakmışız.
Oldukça memnuniyet verici değil mi? Keşke eğitimdeki sonuçlar bu kadar çabuk alınabilse.
Bu günkü sonuçların iki binli yılların başlarındaki tutumla ilgili olduğunu söylesem, bu günkü yatırımların da ancak on on beş yıl sonra görülebileceğini söylesem bir önemi olmaz.
Bunu sayın bakan da biliyor elbet. Ama siyaset…
Bir de kız ve erkek öğrenciler kıyaslaması var. Aradaki fark çok yüksek değil ama kız ve erkek çocuklarının gelişim periyodu dikkate alındığında kızların birkaç yıl önde olduğu biliniyor.
Dolayısıyla doğal bir sonuç olarak kızlar daha başarılı görünüyor.
Bizim de dil sorunlarıyla ilgili yaptığımız bir araştırmada benzer sonuçlar çıkıyor. Ama ilerleyen yıllarda durum eşitleniyor. Bunu dikkate alan var mı bilmiyorum.
Türkiye’deki dirençli öğrenci durumu ise alt gelir grubunda olmamıza bağlanıyor. Oldukça mantıklı.
Ama temel sebep mesleki yönelimle ilgili bence. Her öğrenci zorla üniversiteye yönlendirilince zorlandığı konularda direnç gösterecektir.
“Meslek lisesi memleket meselesi !” anlayışına geri dönmemiz gerekiyor diye düşünürken bu konuya da değiniyor Sayın Bakan: Bu kadar yükseköğretim mezununun ekonomide karşılığı olmadığını belirterek mesleki eğitime ekonomi ve istihdamla bağlantılı bakarak sanayi ile ilişkilendirmek gerektiğini belirtiyor. İllerdeki sektörlerle meslek liselerinin işbirliği içinde olması gerektiğini belirtiyor.
Nasıl olacağını açıklamasa da olması gerekenleri söylüyor.
Okullar arasındaki farkı azaltmayla ilgili de önemli bilgiler veriyor: Bu konuda bir yazılım geliştirilmiş. Her okul bir ve iki yıllık gelişim planı hazırlayacakmış. İhtiyaçları karşılamak için bir sistem kurulmuş. Her ilçe düzeyinde 900’ün üzerinde öğretmen destek noktası kuruluyormuş. Bu noktalar okulların ihtiyaçları konusunda destek sağlayacakmış. Atölyelerle ilgili destek verilecekmiş.
Oldukça sevindirici ve güzel bir gelişme. Bir de uygulamasını görelim bakalım. Umarım gençlerimiz için, dolayısıyla ülkemiz için yaralı olur.
Bir de şikayet makamı değil çözüm makamı olduklarını belirttiği bölüm var ki kulağa harika geliyor.