Bilmek ve İnanmak Arasındaki Fark…
Hemen ilk altı çizilecek nokta, bilmek ve inanmanın farklı olduğudur. Bilmek için bir şeyin varlığı yahut yokluğu ile ilgili çeşitli yöntemlerle üretilmiş verilere yani bilgiye ihtiyaç vardır. Örneğin bizler dünyanın yuvarlık olduğunu biliyoruz. Bilimin bu nedenle en önemli nihai belirleyici sonucu, ürettiği bilgi ve bilmek fiilidir.
Halbuki inanmak bir şeyin varlığı veya yokluğu ile ilgili kesin bilgiler olmadan söz konusudur. Bilimden farklı olarak din, o nedenle bilgi üzerine değil inanç üzerine kuruludur. Örneğin Müslümanlar öldükten sonra hayatın olduğuna inanmaktadırlar. Öldükten sonra hayatın olduğuna yahut olmadığına dair kesin bir veri bulmak imkanı yoktur. Nitekim, insanlar “Allah’ı bilmez”, “Allah’a inanır.” Öte yandan, kulağa şaşırtıcı gelse bile bilginin imanı yok edeceğini unutmamak gerekiyor. Örneğin, bir yöntemle insanların öldükten sonra dirildiğinin bilimsel olarak ispatlandığını hayal edelim. Böyle bir durumda insanlar, artık öldükten sonraya inanmazlar aksine öldükten sonra bir hayatın olduğunu bilirler. Aynı biçimde “ben dünyanın yuvarlık olduğuna inanıyorum” cümlesi sorunludur çünkü bu bir iman konusu değildir. Kısacası inanmak ve bilmek farklı durumlardır; ikisi asla birbiriyle tam örtüşen ve aynı duruma işaret eden kavramlar değildir.
Bu arada, inanç, elbette kendini değişik önermelerle savunur ancak bunlara işaret denilir. (Ayet kelimesinin işaret anlamına geldiğini hatırlatmak ilgi çekici olabilir.) İşaretler bir inancı savunmada sık kullanılır. Örneğin, evrendeki düzen bir Tanrı’nın var olduğuna işaret olarak kabul edilir. Bütün işaretler önemlidir; ancak hiç bir işaret bir bilgi kadar güçlü değildir. Dolayısıyla işaretler önemlidir ancak hiç bir zaman bir inancı, bilmek düzeyine getiremez.