Hepimizin bilmediğimiz aslında kanunlar çerçevesinde koruma altına alınmış ne kadar çok haklarımız var. Mesela kitaplarda okuduğumuz ne kadar çok hakkımız varmış diye düşündüğümüz, fakat gerçek hayatımızda uygulanmayan haklarımız. Örneğin“Kadın Hakları”.
Hepimizin bilmediğimiz aslında kanunlar çerçevesinde koruma altına alınmış ne kadar çok haklarımız var. Mesela kitaplarda okuduğumuz ne kadar çok hakkımız varmış diye düşündüğümüz, fakat gerçek hayatımızda uygulanmayan haklarımız. Örneğin“Kadın Hakları”.
Şöyle bir düşündüğümde haklarımızı bilmemize ve kullanmamıza engel olan ilk kendi ailelerimizdir. Bu söylediğimi tuhaf bulanlarınız mutlaka oldu. Haydi o zaman çocukluk yıllarınıza doğru bir yolculuğa çıkın ve nasıl yetiştirildiğinize bakın. Biliyorum ki mutlaka kendinizden bir şeyler bulacaksınız.
Bir ailenin kız çocuğu olarak dünyaya geldiniz, aileniz sizin gelişinizi elbette ki mutlulukla, sevinçle ve heyecanla karşıladılar. Tabi ki her anne baba gibi sizinde aileniz sizi çok sevdiler. Fakat sorumluluklarınız kız çocuğu olarak hep farklı oldu. Kızlar ev işlerine yardım etmeliler, kızlar hizmet etmeyi bilmeliler. Bugün anasına, babasına, ağabeyine hizmet etmeyen yarın kocasına nasıl hizmet edecek sözleri aklınıza geldi mi? Bir yere gitmek istese sen kızsın tek başına gidemezsin. Aile içinde tartışma yaşansa kızlar cevap vermez, kendini savunamaz. Bu engellemeyle gelecekte kocasına cevap vermemeyi, susmayı öğrenir. Döverde söverde kocandır anlayışı kafasına işlenir.
Düşünün işte bir aile bir yandan topluma hizmetçi ruhuyla, hakkını arayamayan, ürkek bir kadın yetiştiriyor. Bir yandan da erkek evlat yetiştiriliyorsa, bir kadından beklemesi gerekenlerin hizmet etmesi, susması olduğunu öğreniyor. Erkek çocuğuna temizlik yapmak, yemek yapmak, çocuk bakmak “senin işin değil” fikri, daha çok küçük yaşlar da zihnine kazınıyor. Aslında bir yerde erkeklerin de kendi işini görebilme yeteneği bu bakış açısıyla ellerinden alınmış, bir kadına bağımlı hale getirilmiş oluyor.
Ancak günümüz şartları bu yaşam şekline pekte uygun değildir. Bu yetiştirilme tarzı çok eski zamanlarda kalmalıdır. Çünkü günümüzde kadın yuvasına katkı sağlamak, çocuklarını okutup daha iyi gelecek hazırlamak ve eşinin mücadelesine ortak olup yükünü hafifletmek için çalışmaktadır. Kadın hem çalışmakta hem de asli görevleri olarak çocuklukta zihnine işlenen temizlik yapmak, yemek yapmak, çocuk bakmak ve bunun gibi işleri de beraberinde sürdürmek zorundadır. Çünkü bunlar kadının görevi olarak çocuk yaşta benimsetilmiştir. Burada eşit olmayan bir görev dağılımı olduğu dikkatinizi çekmiştir. Bu görevler bir süre sonra aile birliğine zarar vermeye başlar. Çevremde gözlemlediğim evliliklerin birçoğu bu sebepten dolayı bitmiş ya da hasar görmüştür. Çünkü kadın kaldırabileceğinden fazla sorumluluk altına girmiş, omuzlarındaki yük artmıştır. Bu durumda beraberinde tahammülsüzlüğü sebep olup, hoşgörüyü bitirmiştir. Artık eşler hem hayatı hem de sorumlulukları paylaşmalılar.
Biz anneler babalarda çocuklarımızı cinsiyet ayrımı yapmadan hayatı birlikte göğüsleyecek, yan yana yürüyecek, birbirlerine destek olacak şekilde yetiştirmeliyiz. Mutluluğun paylaşımlarla artacağını öğretmeliyiz.
Evliliğe karı koca ilişkisi açısından değil de mesela ev arkadaşlığı gözüyle baksak. Eşiniz, evinizi paylaştığınız bir arkadaşınız olsa nasıl olurdu? Evde birlikte yaşayabilmek için bazı kurallar olurdu mutlaka. Biri evi süpürür diğeri yemek yapardı, biri yemek masasını kurar diğeri bulaşıkları yıkardı gibi değil mi? Birlikte yaşayabilmek için birbirimize saygı göstermemiz ve iş paylaşımı yapmamız gerektiğini bilirdik. O zaman evliliğimize de bu gözle bakarsak her şey daha kolay olmaz mıydı? Ancak bizim toplumumuzda evlilik beraberinde “sahip olma” duygusunu getirdiği için evin erkeği, eşinin üzerinde bu hakkı kendinde buluyor.
Bu yazdıklarıma kadın veya erkek gözüyle değil insan olarak baktığınızda hak vereceğinizi biliyorum. Alışkanlıklardan, doğru kabul ettiğimiz yanlışlarımızdan kurtulmak çok zor. Ancak bundan sonra çocuklarımızın gelecekte doğru ilişkiler, doğru beraberlikler yaşayabilmesi için ileride kuracakları aile birlikteliğinin sağlam ve uzun ömürlü olması adına sorumluluklarının bilincinde nesiller yetiştirelim. Belki çoğumuzun şahit olduğu bahsi geçen konulardan dolayı yıkılmış yuvaların, ortada kalıp sevgisizce büyüyen çocukların, mutsuz evliliklerin sonu gelmese de azalmasına fayda sağlayacağı kanısındayım. Daha mutlu, bilinçli, saygılı, hoşgörülü, sorumlulukların farkında bir toplum için çocuklarımızı doğru davranışlarla, doğru bilgilerle büyütelim, en önemlisi aile olarak doğru örnek olalım.