Dile kolay, tam on dokuz (19) yıl olmuş gazetecilik mesleğine adım atalı. Maddi ve manevi sıkıntılarla boğuşarak, önümü kesenlere karşı dik duruşumla geldim bugünlere…
Meslek yaşamım boyunca inandıklarımın sonuna kadar takipçisi oldum. Gazetecilik uğruna, haber uğruna ne kılıklara girdim bir bilseniz. Kimse bilmeden neler yaptım, neler yaşadım! Kimsesiz oldum, işsiz oldum, berduş oldum, çaycı oldum, kötü insan oldum, dedikoducu oldum. Bu kılıklara girerken, bu rollere bürünürken çok sevdiğim insanları kaybettim belki ama hayatımdan çok sevdiğim gazeteciliğimi yapıyordum, hiçbir şeye değişmeyeceğim mesleğimi icra ediyordum!
Gazetecilik namusundan zerre taviz vermedim ve vermem. Kellemi veririm, hayatımı veririm ama kalemimi, meslek onurumu asla kirletmem…
İlkelerden sapmadan geçen tam on dokuz yıl. Ne kadar kolay söyleniyor değil mi, ON DOKUZ YIL!
Gazetecilik; hiçbir menfaat gözetmeden doğruları bulup ortaya çıkarma, halkı bilgilendirme mesleğidir, bir nevi sanatı da diyebiliriz.
Bunun sağcısı, solcusu, yandaşı, partilisi, dincisi, ateisti, deisti, kadını, erkeği olmaz. Oluyor ise onlara gazeteci denmez. Dense dense, kalemini satan hainler denir…
Ben; basının namusunu kendi namusu gibi görenlerdenim…
Kolay mı?
Yalaka gazeteciliğin prim yaptığı, köşe dönücü yandaş basının çamur attığı, meslek etiğinin ayaklar altına alındığı günümüzde. Doğru habercilikten bir virgül bile sapmadan, güç odaklarının karşısında eğilip bükülmeden, başı dik, alnı açık gazetecilik yapmak kolay mı? Emin olun bu kokuşmuş dünyada hiç kolay değil!
Gazetecilik; bu dönemde ateşten gömlek gibidir. Giydiğinde yakar insanı. Giymeyince de, vicdanın yakar seni. İki arada bir derede kalırsın. Her iki yanınıza keskin bıçaklar konulmuş, zehirli oklar size yöneltilmiş, buyur yürü deniliyor bu sırat köprüsünde…
Kalemini adaletten, doğrudan ve iyilikten yana kullanan, gerçekleri halka ulaştırmak tutkusuyla zor koşullarda büyük fedakârlıklarla çalışan tüm basın emekçilerinin ‘3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ kutlu olsun.
Sağlıcakla kalın..