Uzun zamandır gazetecilik yapıyorum, hatta seçim sürecinde bana gazetecilik dersi vermeye çalışan bazı kardeşlerimin yaşları kadar belki de… Pek çok seçim çalışması takip ettim ve pek çok belediye başkanının hizmetlerini gözlemleyip değerlendirme imkanım oldu. Her başkanın göreve geldiği ilk dönemlerinde halkla iç içe, mütevazi ve kucaklayıcı davranışlarına şahit oldum. Seçildikten sonra halkın sevgisini, beğenisini ve güvenini kazanmak için ayrı bir enerji sarf ettiklerini gördüm. Seçim vaatlerinin en önemlilerinden biri olan, kimseyi ayrıştırmadan herkesi kucaklamak ve herkesin başkanı olmak gibi sözlerini halka ispat manasında ilk yaptıkları çalışmaların başında halk tarafından kabul görmek adına, başkanların “kendini açması ve kişisel sınırlarını” halk ile arasından kaldırması oluyor. Başkanların yaptığı en büyük ve yıpratıcı hata mütevazi ve kucaklayıcı olmak adına tüm kişisel sınırlarının ihlal edilmesine ve hatta seçim ile kazandığı makamın üzerinde hakları olduğunu ima eden ortakçıların, bireysel hizmet bekleyen hadsizlerin türemesinin yolu da işte bu iyi niyetin sonucunda ortaya çıkıyor. Hiç kimse seçim süresince siyasi bir partiyi destekleyip, çalışmalarına katılması ile kazanılan makam da kendine pay çıkarmamalıdır. Çünkü oy kullanmak bir vatandaşlık görevidir, herkes vatandaşlık görevini yerine getirmiştir. Fakat bazıları partisini sırf kişisel menfaatleri uğruna desteklediyse ve verdiği oyu da seçilecek kişiyi borçlu hissettirip, baskı yapmak için vermiş ise o vatandaşlık görevi değil ancak kişisel çıkarcılık ve faydacılık olur. Yıllardır izlediğimiz tablo genel olarak hep budur. Belediye Başkanlarının asli görevleri insanlara bireysel olarak hizmet götürmek, iş bulmak, işe yerleştirmek veya yardım sağlamak değildir. Bu durumun yarattığı en temel problem de liyakat esasına dayalı oluşturulması gereken kadronun yerine, eşin dostun kalbi kırılması diye alınan yeteneksiz, beceriksiz, iş bilmez, hizmeti sekteye uğratan sadece boşa yer işgal eden insanlar takımı oluyor. Belediyelerin asli görevi, düzeni ve refahı sağlayacak temizlik, alt yapı, çevre düzenlemesi, sosyal aktivite buna benzer toplumsal yarar sağlayacak faaliyetlerdir. Fakat öyle durumlar yaşanıyor ki başkanlar göreve geldikten sonra, kişileri tek tek mutlu edeyim gayretine düşünce asli görevlerini yapamaz hala geliyorlar. İşte o zaman anlıyorlar ki insanları mutlu etmek mümkün değil. Kişisel isteklerin sonu hiç gelmeyecek, birine bir şey yaptıysan diğeri yakana yapışacak ve bu devran kişilerin sınırsız isteklerine cevap vermeye çalışarak dönmeyecek. Ve artık sınırların tekrar örülmesinin, mesafenin muhakkak denge de tutulmasının gerekliliği ortaya çıkıyor. Halk bu sefer tekrar yakınmaya başlıyor. Ne oldu ilk zamanlar nasıldı halk ile iç içe şimdi değişti, zaten her gelen bir süre sonra değişiyor, bizim onu koltuğa oturttuğumuzu unutuyor gibi memnuniyetsiz fısıltılar dolaşıyor. Oysa ki gösterilen iyi niyeti ve samimiyeti suistimal ederek tüketen bir takım kendini bilmez hadsizler türemese, ne seçilen başkanlar yıpranacak ve halktan soğuyacak ne de halk ile başkan arasında bir perde olacak.
Çatalca’ya gelince… Çatalca’nın Yeni Belediye Başkanı Mesut Üner’in karakter olarak mütevazi, kibirden uzak, sevecen ve insani değerleri yüksek bir kişi olduğunu biliyorum. Şu anki kucaklayıcı tavrı göz boyamak için değil, gerçekten benimsenmek ve kendisini daha iyi anlatabilmek için. Dilerim, Başkan Mesut Üner’in bu samimi, mütevazi ve iyi niyetli yaklaşımını da kötüye kullanmaya çalışacak kendini bilmez kişiler ortaya çıkmaz ve Başkan da bu kişilerin isteklerine cevap vermek adına enerjisini boşa tüketmez. Bırakın vatandaşa hizmet etmek için gelenler sizlerin kişisel çıkarlarınıza cevap vermekle zamanını boşa harcamasın. Bırakınız görevini gerektiği gibi yerine getirsin ve hizmetini yapsın. Bir süre sonra bıktırıp halk ile arasına duvar örmesine ve gerçekten hizmet bekleyenlerin seslerine kulaklarını tıkamasına sebep olmayın.