Asıl Soru
Büyükelçinin ölümünün ardından herkes Türkiye Rusya ilişkilerine odaklandı.
Herkesin hedefi Türkiye’nin ilişkilerini bozmak!
Eylemi yapan polis olunca FETÖ’den başka fail olamaz!
Suriye’deki gelişmelerin, Türkiye’deki %6 gibi küçümsenmeyecek derecedeki DEAŞ sempatisinin, Rusya’nın Esed’e destek vermesinin, ülkemizin Suriyeli muhalifleri desteklemesinin etkileri olabilir mi diye soran çok az.
Neyse…
Bunlardan daha önemli bir sorunumuz var bence:
Ülkemizde daha ne kadar çarpık zihniyetli insanın olduğu?
Nerelerde görev yaptıkları?
Niçin böyle bir ruh halinde oldukları?
Bizim onları neden değiştiremediğimiz?
Sadece soruyorum:
Hepsini savaşarak yok edebilir miyiz?
Silahla karışmış zihinleri düzeltebilir miyiz?
TERÖR
Terör konusunda defalarca konuştuk.
Allah ateş düşen yüreklere sabır versin.
Konuşarak çözülseydi şimdi oldukça yol kat etmiştik.
Çevremizdeki savaş bitmedikçe sorunun çözülemeyeceği açık.
Kaynağı kurutmadan verilen mücadeleler beyhude.
Karıştırdığımız kazanın içine düştük bir kere…
Çıkamayacağımız ortada.
Bir yolunu bulup ocağı söndürmedikçe kaynayıp duracağız.
Umarım milletimiz bunu görür ve gerekli adımlar atılması için bir baskı oluşturur.
Zira terör sadece savaşarak ortadan kaldırılacak bir sorun değil.
Azıcık farkında olan insan içine girdiğimiz savaş bitmedikçe terörün de bitmeyeceğini görebilir.
Aksi taktirde içerden ve dışarıdan şehit haberleri gelmeye devam edecektir.
Ardındaki zihniyeti onarmadıkça bombalar patlamaya devam edecektir.
HALEP
Sorumlusu kim?
Sadece Esed mi?
Olan olmuş, çözüme mi bakalım?
Tamam!
Nasıl çözülür sorun?
Esed’i yok ederek mi?
Yıllardır becerilemediği ortada!
Ne yapacaksınız o zaman?
Esed’i kötüleştiren sebebi ortadan kaldırabilir miyiz?
Öyle ya, neden kötülük yapıyor bu adam?
Yoksa Esed hep kötümüydü?
Biz onu kışkırtacak bir şey yapmadık mı?
Durup dururken, sadece canı istediği için mi öldürüyor insanları?
Kimse bile bile kötü değildir diyor Sokrates, her kötülük bilgi sanılan bir
bilgisizlikten gelir.
At gözlüğünü takıp tek taraflı düşündüğümüzde nerede olduğumuzun pek
önemi kalmıyor.
Kaba kuvvetten başka kazanacak bir unsur tanımıyoruz.
Fakat akılcı yaklaşarak eğrisini doğrusuna baktığımızda neyi düzeltmemiz gerektiğini görebiliriz.
Hataları kabul edersek düzeltmek için adım atabiliriz.
Düzeltme anlayışıyla hareket edilmeye başlandı.
Bir şeyler değiştirilmeye çalışılıyor.
Ancak bunu alenen ilan etmek de güç tabi!
Tükürdüğünü yalamak her yiğidin karı değil.
Aslında FETÖ konusunda başarılmış olsa da Suriye konusunda hala inat sürüyor.
Ne oluyor o zaman?
Bazı yalakalar kraldan çok kralcı olduğunu ispatlamak için olmadık işlere girişiyor.
Tamir ettiğini sandığı duvarı büsbütün yıkıyor.
Ötekileştirme çalışmaları gittikçe derinleşiyor.
E bu kadar da olur diyorsak yapacak bir şey yok.
Fakat olanların farkına varmadan sürüye dahil oluyorsak büyük bir sorun var demektir.
Kafamızı kuma gömerek, inandığımız her şeyi bilimsel zannederek bir yere varamayacağımızı anlamalı; kendimize dışarıdan bakmaya çalışmalıyız.
Aksi taktirde kendimiz çalıp kendimiz oynamaktan öteye gidemeyeceğiz.
Dünyanın kendi çevremizde döndüğüne inanan şımarıklığımızdan da vazgeçsek fena olmaz hani!
Beklide rasyonel olmamızı engelleyen sorun budur!
Peki bunu nasıl yapacağız diyorsanız, inanın ben de çok ümitvar değilim.
Zira önce sorunu kabul etmek gerekiyor.
Sorun olarak görmediğimiz konuyu bırakın çözmeyi anlamaktan bile aciz olacağımız açık.
Yine de Allahtan ümit kesilmez diyelim.
Bilimsel yaklaşımın öncelikle TÜBİTAK olmak üzere toplumun her kesiminde yaygınlaşması için mücadele edelim.
İnsanımızın inanmadan önce araştırması anlaması için dua edelim.