Daha önce birçok konuda bu cümleyi kurmuşuzdur!
Birçok yazımızda kullanmışızdır!
Ülkemizin ve bölgemizin sorunlarını anlatmak için rahatlıkla söylenebiliriz!
Böyle gelmiş böyle gider mesajı vermenin ötesinde çaresizliği barındıran anlamıyla çok net özetlemeler yapar bize…
Kadın cinayetlerinden terör cinayetlerine…
İş kazalarından(cinayetlerinden), maden facialarına(cinayetlerine)…
Kaza ya da facia kendini aklamaya çalışan sorumluların kullanmak istedikleri kelimeler aslında!
Doğrudan cinayet olarak adlandırmak gerekir sorumluların sıyrılamaması için!
Mesela bütün maden cinayetleri diyebiliriz ilk olmadığı gibi son da olmayacağını bilerek.
Ölen canların ardından daha ölecek olanları da bilmenin acısını hissettiğimiz için!
Ve ondan sonrakilerin de…
Bunun değişmesinin aslında çok kolay olduğunu bilmemize rağmen değiştirememenin acısıyla birlikte!
Çok üzülerek, içimiz parçalanarak…
Tüm medya organlarında dramatize edilerek sunulan duygusal haberler eşliğinde ölen canlarımızın yakınlarının feryatlarını dinleyerek…
İlk değil son da olmayacak maalesef!
Engellemek imkansız olduğu için değil!
Gerekli tedbirleri almak zor olduğu için değil!
İnsanları eğitmek güç olduğu için değil!
Sorumluları bu işin kaderinde var dediği için son olmayacak.
Engelleyecek tedbirleri almak yerine şehitlik hamaseti yapıldığı için son olmayacak.
Sorumluları cezalandırmak yerine ağıtlar yakıldığı için son olmayacak.
O madeni denetleyen devlet yetkilisinin yetkisi elinden alınmadığı için son olmayacak.
Denetleyen yetkilinin amiri sorumlu görülmediği için son olmayacak.
Denetleme birimini en başındaki müdür sorumlu görülmediği için son olmayacak.
Kurum, ilçe, il hatta merkezi yönetimden sorumlular bedel ödemediği için son olmayacak.
Sadece teknik değil siyasi sorumluların da hiçbir bedel ödemedikleri için son olmayacak.
İnsanları avutarak ve teselli ederek her sorunun üstesinde geleceğine inanan yönetim anlayışından dolayı son olmayacak.
Sorunun en önemli ayağı bedel ödemek aslında ama sadece onunla da sınırlandırılamaz elbet!
Bir de sosyolojik boyutu var:
Bireysel olarak yeterli eğitimi almamış olmamızın verdiği güven duygusu…
Bu duyguyla birlikte oluşan bir şey olmaz hissi…
Sorunu görüp dile getirsek bile ekonomik çaresizliklerin itelediği zorunluluklar…
Ekmek davası, gelecek kaygısı, çocuklarınızın ihtiyaçları…
Mecburen, her şeye rağmen kabul etmek ve çalışmak zorunda kalan insanlarımız…
Kendini sorumlu hissetmeyen ve sebep olduğu sorunların bedelini ödemeyen yöneticiler ise bu zorunluluklardan faydalanılmasına izin veriyor doğal olarak.
Neyin karşılığında peki?
Tamam, her zaman bir karşılığı da olmayabilir.
O zaman da yetkin olmadığı mevkiye bir takım ilişkilerini kullanarak gelen ve yaptığı işin hakkını bilmeyen sorumsuz insanlar çıkıyor karşımıza.
O zaman ne diyelim?
Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar bekleyemeyeceğimize göre!
Maalesef ilk değil, son da olmayacak!