Son dönemde yaşanan işçi kıyımları..
Üstelikte ülkem de işsizlik sorunu ciddi bir sorun halindeyken..
Bir insanın çocuklarımı besleyemeyeceğim diye endişelenmesi ve bu duyguyu yaşatanlara öfkelenmesi hastalık değildir. Sosyoekonomik bir krizin içinde çırpınan insanları psikiyatri kliniğine havale edemeyiz. Bu toplumsal bir sorundur ve toplumsal bir travma.
Toplumsal travmanın nedeni bireylerin tek tek ruhsal durumları değildir.
Hayatımın kontrolünü kaybettim endişesi travmayı derinleştirir. Travma bir bakıma insanın seçme ve belirleme yetisini ya da bu dünya üzerindeki varlığını, etkisini kaybetme korkusudur. Tıpkı işini kaybetmiş ya da işsiz bireylerin yaşadığı duygu durumunda olduğu gibi..
Bugün geldiğimiz durumda yaşadığımız hiçbir şeye şaşırmaz hale geldik. Bu algı değişmediği sürece toplumsal travmalar derinleşir ve toplum giderek yozlaşır.
Tıpkı bugün yaşanan işçi kıyımlarında olduğu gibi, kendi acımız gibi hissetmeli ve üstümüze düşeni yapabilmeliyiz. Gerek ses gerekse söz olarak ama bir bütün olarak. İşte ancak o zaman toplum içine ya da dışına değil birbirine göçer. Birbirinde var olur, dayanışma olur, bağlar kurulur. İşte o zaman toplum olarak iyileşiriz..