Kelebekler, tarih boyunca insanlar tarafından hayatın, ölümün, dirilişin, ruhun, güzelliğin, arzunun, refahın ve mutluluğun sembolü olarak görülmüştür.
Çoğumuz açısından kelebek, “bir günlük ömür” olarak anımsanır. Güzellikle ölüm arasındaki en kısa mesafelerden biridir. Antik çağlardan beri, farklı ülkelerin halkları yüksek sırlara sahip kelebekleri, sevgi, ruh ve yeniden doğuş olarak sembolize eder.
Küçük bir etkenin, kestirilemez büyüklükte sonuçlar doğurmasına Kelebek Etkisi denir. Vuhan’da ortaya çıkan Koronavirüs’ün tüm dünyada hayatı alt üst etmesi kelebek etkisine daha güzel bir örnek gösterilemez sanırım.
Kelebek etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır. Edward N. Lorenz’in çalışmalarından biri olan Kaos Teorisi ile ilgilidir…
Örneğin; Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD’de fırtına kopmasına neden olabilir. Farklı bir örnekle bu, bir kelebeğin kanat çırpması, Dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir. Fakat daha çok yaratılan bir kaosun büyüyerek artmasını ifade eder. Bu örneklerde anlatılmak istenen meydana gelen kaos nedeniyle durdurulamaz bir güç ortaya çıkabilir. En ufak şeydeki bir değişim alakasız gözüken başka bir şeye etki edebilir…
Küçük bir başlangıç, belki de biz farkında olmadan kelebek etkisiyle zaman içinde bir çığ gibi büyüyerek evrende değişime yol açar. Çünkü muazzam bir düzen ve uyum üzerine kurulu bu sonsuz âlemdeki her şeyin birbiriyle ilişkili ve iç içe olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Yazının bulunması, yeni kıtaların keşfi, büyük dünya savaşları, milyonları kendine bağlayan dinler, Sokrates’in ‘özgürlük’ demesi, Mevlana’nın ‘gel’ çağrısı…
Doğayı daha iyi anlayabilmemizi sağlayan kelebek etkisi; ekonomi, psikoloji, felsefe ve politika gibi pek çok alanda kullanılmakta…
Tüm insanlığı etkiyen ve dünyaya mal olan önemli sonuçların başlangıcında bir insanın küçük bir davranışı vardır.
Kelebek etkisi ile Çin’de bir insana geçtiği tahmin edilen bir virüs, sadece birkaç ay sonra New York’tan Sydney’e kadar dünyanın her köşesinde, tarihte benzeri nadir görülür büyüklükte bir sosyal ve biyolojik kasırga yaratır.
Küresel salgınların büyük insani maliyetlerinin yanı sıra ekonomik maliyeti de yüksek…
Sosyal, kültürel, ekonomik ve politik olarak inşa ettiğimiz bütün hayali duvarları yıkar.
Hiç değer vermediğimiz insanların bile ölümüne duyarlı hale geliriz. Ölümüne duyarlı hale geldiğimiz insanların yaşamına da duyarlı hale geliriz. Bu da yeni bir sosyal sözleşmenin tohumlarını eker.
Bu virüs sadece fakirleri değil zenginleri de öldürdüğü için bu kadar popüler…
Dünyada her beş saniyede bir açlıktan bir insan hayatını kaybediyor. Onların haberi yapılmıyor. Korona virüs gidecek ve ekonomi düzelecek borsa tarihi rekorlar kırmaya devam edecek zengin olanlar parasına para katacak ama bu fakir insanlar haberi yapılmayan ucuz hastalıktan ölmeye devam edecek.
Kim bilir bu korona virüs bizi öldürürken belki bizi değil içimizdeki bencilliği boğarak öldürmeye çalışıyordur.
Tarih boyunca salgın hastalıklardan dolayı zengin yoksul, soylu, köylü, kadın, erkek, inançlı inançsız beraber çukurlara gömüldü. Antik Çağ’dan beri anlatılan, yazılan öyküler bunu ortaya koyuyor.
Aslında tüm insanlık tarihi aynı olayların farklı zamanlarda olmasından başka bir şey değildir. Tarih tekerrürden ibarettir.
Koronavirüs, dünyayı kalıcı olarak yeniden şekillendirecek artçı sarsıntılara sahip bir deprem gibi.
Eğer şanslıysak, dünya önümüzdeki altı ay içinde korona virüsten kurtulabilir. Ancak ekonomi, hükümetler ve sosyal kurumların toparlanmaları yıllar alacaktır. Gerçekten de, geri dönüş anlamına gelen “toparlanma” dan bahsetmektense, yeni medeniyetin ne alacağını düşünmek akıllıca olacaktır. Bu da inişli çıkışlı bir yolculuk olacak. Önümüzdeki 3–5 yıl bize, korona virüsün gök gürültüsünden önceki yıldırım olduğunu hatırlatacak.
Bugünkü salgının sonuçları ise çok daha hızlı ortaya çıkacak ve öngörü ile bunları hafifletmeye, bunlardan faydalanmaya ve süreçte daha esnek bir küresel sistem kurmaya çalışabiliriz.
Korona geçim zorluğu yarattığı için ekonomik kriz yaşanıyor. Sokağa çıkma yasağı olacak diye herkes evine yiyecek depoluyor. Hatta insanlar bencillik edip marketlerde kimseye bir şey bırakmamacasına alışveriş ediyor. Bu bencilliğin kol gezdiği sırada markette yaşlı bir teyze gözüme çarptı. Tezgahta son kalan soğanları yanındaki başka bir yaşlı kadın ile bölüştü. İçlerinde paylaşmanın verdiği mutlulukla yüzlerinde bir tebessüm olmuştu ve bu gerçek bir mutluluktu. Herkes keşke bu kadar duyarlılık gösterip paylaşmayı bilse, bencil davranmasa… Bir kelebek etkisi de böyle yaratılsa… Devam etse…
Dünyada en çok okunanlar listesinde her zaman yer alan “Küçük Prens” ayrıca severek okuduğum ve okunmasını tavsiye ettiğim kitabında der ki ; kıtlık ekmeğin paylaşılmasına yol açar. Ekmeğin paylaşılması ise ekmekten daha tatlıdır!..
Bir lokmayı paylaşırcasına, acıları paylaşarak onlara meydan okumak ve sevinçlerin, mutluluklarının artmasını sağlamak, sevdiğimiz bir dostumuza, arkadaşımıza, komşumuza onu sevdiğimizi söyleyerek, davranışlarımıza yansıtarak paylaşmak onu mutlu etmenin en kısa yoludur belki de.