SON DAKİKA

Haber Ekspress

KORONA, HAYVANLAR VE DOĞA

KORONA, HAYVANLAR VE DOĞA
Bu haber 09 Ocak 2021 - 19:15 'de eklendi.
Tülin Taylan SEZER

İnsanlık, tarih boyunca bir çok acı olay yaşadı, savaşlar gördü, kıtlık çekti. Çeşitli bulaşıcı ölümcül hastalıklar gördü. Veba gibi…

Bugün korona virüs salgınında Amerika kıtasıyla en fazla kayıp veren kıta olan Avrupa, geçmişteki salgınlardan da fazlasıyla nasibini aldı.

Kovid-19 ölüm ve vaka sayılarına bakıldığında Avrupa’dan 4 ülke ilk 10’da yer alırken 1300’lerin ortalarında 10 yıl boyunca kıtayı kasıp kavuran veba salgınının Avrupa nüfusunun yüzde 30’u ila 60’ının ölümüne sebep olduğu tahmin ediliyor.

Küçük ve büyük çaplı salgın hastalıklar ise 1900’lerin başından bu yana dünyanın çeşitli bölgelerinde 110 milyondan fazla can alırken tarihte görülen en büyük salgınların başında veba ve İspanyol gribi geliyor.

Vebaya yakalananların vücudunun karardığı ve ortaya çıktığı 14. yüzyılda tedavisi bulunmadığı için bu hastalık Kara Ölüm olarak anılıyor.

Dünyada vebadan sonra en çok ölüme sebep olan salgın hastalığın ise çiçek hastalığı olduğu tahmin ediliyor.

Dünya genelinde 25 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olduğu düşünülen hastalık aynı zamanda Amerika kıtasının keşfedilmesiyle bu hastalığa bağışıklığı olmayan Kızılderililerin de yok olma sebeplerinin başında geliyor.

Bugün ise insanlık korona virüsü ile savaşıyor.

Korona salgını dayanılmaz boyutlara ulaştı.

Salgın neredeyse iki kişiden birine bulaşmış durumda.

Hasta yatakları, yoğun bakım odaları tıka basa dolu. Ağır vakalar ve ölümler giderek artıyor. Çoğu kişi yakın çevresinde acı tecrübeler yaşıyor.

İnsanlar şaşkın ve çaresiz… Korona Şöyle bir geriye dönecek olursak ilk günden itibaren korona virüsünün ülkemizde artma nedenleri;

umreden gelenlerin zamanında karantinaya alınmaması, camilerde cuma namazlarının korona riskine rağmen kıldırılması, son dakika sokağa çıkma yasağının açıklanıp insanların sokaklara dökülmesi, işçilerin yemekhanelerde dip dibe yemek yemesi, hapishanelerde siyasi nedenlerle tutuklanmış olanların korona virüs riskinin kucağında olması…

Salgının ilk günleri alınan tedbirler havaların ısınmasıyla yaz aylarında gevşetildi ve yabancı turistler ülkemize kontrolsüz girdi. İnsanların rahat takılmaya başlamasıyla kış mevsimine girdiğimizde vaka sayısında artış görüldü. Yaklaşık olarak bir yıldır mücadele ettiğimiz korona belasından kurtulmamız ne yazık ki mümkün olamadı.

Bu arada aşı tek kurtuluş yolu olarak görünüyor ve daha önemlisi bağışıklık sistemimizin güçlü olması önem arz ediyor.

Bağışıklığımızı nasıl güçlendirebiliriz konusunda her gün TV programlarında bir uzmanın tavsiyeleriyle karşılaşıyoruz.

* Sigara içmemek
* Düzenli egzersiz yapmak
* Sağlıklı kiloyu korumak ve dengeli beslenmek
* Alkolden kaçınmak
* Yeterince uyumak gibi…

Bunun yanı sıra internette okuduğum New York Times’ta yayımlanan “Evcil hayvanlar yeni probiyotikler mi?” başlıklı yazı dikkatimi çekti. Richard Schiffman imzalı haberde evcil hayvanlarla, özellikle köpeklerle birlikte yaşamanın insan sağlığına faydalı etkisi konu ediliyordu. Haberde ayrıca kapalı alan mikrobiyomlarına; yani evimizi, ofisimizi paylaştığımız milyonlarca bakteri, virüs ve mantara karşı bilim dünyasının artan ilgisinden söz ediliyordu. “Bu mikroorganizmaların hepsi bizim için zararlı değil. Hatta kapalı alanlarda daha fazla çeşitte mikroorganizmaya maruz kalmak çeşitli hastalıklarla savaşa yardım ederek bizim için sağlıklı olabilirmiş”.

Bir anda arkadaşım Sevil ile Messenger’da yaptığım konuşma aklıma geldi.

İngiltere’de yaşayan arkadaşım Sevil hamile olduğu için doktora kontrole gitmiş. Doktor, sormuş “Kızım sen çocukken nerede yaşadın?” Demiş, kanındaki antikorun fazlalığından, herhangi bir durumdan dolayı kriz (bulaşıcı hastalık vb.) çıksa kanının aşı olarak kullanılacak seviyede bir sürü farklı virüs ve bakteri için antikor üretmiş olduğundan, bağışıklık sisteminin güçlü olduğundan, hamileyken bile dünyanın her yerinde istediği gibi rahat edeceğinden bahsetmiş doktoru.

Yani bir sürü virüs ile savaşmış ve savaşı kazanmış bir bedende ne varsa onda varmış .

Neden acaba diye düşünmüş ve araştırmış.

Sonunda anlamış:

Hayvanlar!
Çocukken köyde hayvanlar ile olan yakın teması sayesinde hayat onu bir sürü antikor ile ödüllendirmiş! Tabi ki köyde yaşamanın avantajı ile…

Sonra düşündüm ki ben de köyde büyümüştüm Sevil gibi… Köyde büyümenin dezavantajlarının yanında demek ki böyle bir avantajım olmuştu benim de…

Bir hayvanı beslemek istediğimizde, “Aman dokunma pistir!” Diyen bir annemiz olmadı.”

İşte annemizin yaklaşımı sayesinde o hayvanlardan belirli dozlarda aldığımız virüsler bedenimize resmen aşı olmuş!

O zaman anladım, yurtdışına seyahat ederken hastalanan bir sürü arkadaşımın yanında neden bana hiçbir şey olmuyordu… Çünkü köyde büyümenin, küçükken sokakta oyun oynamanın, hayvanlara olan sevgimin karşılığını belki de sağlık olarak vermişti hayat…

İstanbul’da şehir merkezinde oturan bazı kişiler daha güvenli olduğu gerekçesiyle kentteki köylere gitmeye başladı bile…

Çok para kazanmak adına yapılan devasa binaların, çabuk tüketilen sağlıksız hazır yiyeceklerin, trafikte geçirilen saatlerin, doğadan uzak yaşadığımız hayatların ve kalabalığın yarardan çok zarar getirdiğinin farkına vardık. Belki de pek çok kişi köyüne döndü veya yeni bir dünya düzeni oluşturulup köy yaşantısını arttırdı.

Bizler evrenin hâkimi değil minicik bir parçasıyız ve doğayla uyum içinde yaşamak zorundayız. Kendi bencilliğimiz ve hırslarımız uğruna doğaya zarar vermeyi bırakalım. Doğaya ve hayvanlara göstereceğimiz ilgi hayatımızı çok güzel etkileyebilir.

Hayata verdiğimiz her emek bize mutlaka iyilikle geri dönecektir. Doğayla Temasta olalım doğaya karışalım, onun güzelliğini ve önemini kavrarken korunması gerektiğini de hatırlayalım.

Bazen doğaya teslim olmak gerek…

Sesine…

Kokusuna…

Renk cümbüşüne…

Hayattan rengi alın geriye neyi kalır ki?

Ne güzeldir doğa, bütün renkleri kendi bünyesinde taşır. Hayat gibi. İyisi kötüsü, acısı tatlısı, sevinci ve üzüntüsüyle…

 

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA
şanlıurfa urfa