SON DAKİKA

Haber Ekspress

Mavi Gözlü Devi Anlamak…

Mavi Gözlü Devi Anlamak…
Bu haber 01 Aralık 2018 - 8:21 'de eklendi.
Rıza Gökbayrak

Doktoru “Aşksız 10 yıl yaşarsın, aşık olursan 3 yıl” demişti. Öyle de oldu. 3 Haziran 1963 günü büyük şair bu muhteşem şiirlerini bırakarak bu dünyadan ayrıldı.

Pasaportunun içinden el yazısıyla yazılmış şu şiir çıktı:

“Gelsene dedi bana

Kalsana dedi bana

Gülsene dedi bana

Ölsene dedi bana

Geldim

Kaldım

Güldüm

Öldüm” diye seslenerek önce Vera’ya sonra tarihe son şiiri olarak böyle geçti Romantik Komünist Nazım.

Vera bu şiiri ölümünden sonra evinin gizli köşelerinde diğer bulduğu şiirler gibi tesadüf olarak bulmuştu. Yaşarken ölümünün yaklaştığını hissetmiş olacak ki büyük şair bu şiirde olduğu gibi yine Vera’ya ithafen “Ben bir gül bahçesinde dinlendim” diyecekti yani aşkın ta kendisine.

Ölümünden birkaç yıl önce doktorlarla kalp elektrotlarında sorun olduğunu teşhis etmiş, aşksız 10 yıl, aşkla 3 yıl ömür biçeceklerdi o güzelim mavi gözlere. Nasıl Tahir ve Zühre olmak zor ise, Nazım olmak da zor bir zanaattı. Elbette onun şanına da aşkla 3 yılı seçmek yaraşırdı. Zira hasta kalbi de bunu istiyordu. Gerçekten tam 3 yıl sonra bir sabah gazete almak için dışarı çıkmış ve döndüğünde o kendi deyimiyle gül bahçesinin kapısına yığılıvermişti. Tarih 3 Haziran 1963’ü  gösteriyordu.

Ardında 13 aşk, gözü yaşlı 3 kadın, iki çocuk, şiirlerini  ve onu sonsuza kadar sevecek sayıları dünya döndükçe artacak, şiirleriyle sesi olduğu yüz binler belki de milyonları bıraktı.

Aşkın kendine aşıktı mavi gözlü dev!

Seviyordu en az Ahmed Arif kadar çarık giymiş köylüyü, kıl çorap giyen çiftçiyi, duvar dibindeki sigara molası veren işçiyi, doğayı, dünyayı hatta uzayı! Gökyüzünü, ağaçları, gerçek sanatkarları, alın terini, omurgalı insanları, hatta sitem etse de kapitalizmin o zalim dişlilerinden kurtulamayan, köleleştirilmiş omurgasızları ve elbette kadınlarını, o cefakar kadınlarını!

Ardından onca şey söylenildi. Güzel yüreğine selam da durdurdular, hakaret de ettiler. Şiirlerine övgü de yağdırdılar, birkaç dizeden ötürü vatan haini de ilan ettiler. Komünist deyip bağırlarına da bastılar, Rusya’ya kaçtığında o bugün hala en popüler komünist parti olan malum partisinden de attılar.

Yetmedi,!

Yetmiyordu.

Bir kör kurşunla harcanmamak adına vatanından gitti diye, elinden hasretiyle öleceği ülkesinin vatandaşlığını da aldılar. Tarajikomiktir; zannedersem dokuz  yıl önce geri verdiler.

Durmadı!

Asla pes etmedi!

Umudunu yitirmedi!

Kavgasını bitirmedi!

Bunca şeye rağmen ardında ebediyete kadar onu hatırlatacak hatta hiç mi hiç unutturmayacak, toplumsal sorunları, hem aşkı, hem kavgayı, mücadeleyi, yaşamı ve dünyayı aynı dizelerde ölümsüzleştirdiği bini aşkın şiir bıraktı.

Sevdi, sevildi, yanıldı, affetti, ihanete uğradı. Hasret çekti, hasret çektirdi. Bir insanın ahir ömründe hissesine ne düşüyorsa yaşanılacak hepsinin on katını yaşadı. Nazım’ı anlamak için önce aşkın her halini anlamak, bilmek, hissetmek ve en mühimi sevmek gerekir.

Zira diğer türlü tüm betimlemeler bizi tasavvur konusunda haksızlığa ve büyük yanılgıya uğratır.

Aşkın kendisine aşık olup, bunca şiiri hissettiği o derin aşk sayesinde yazan bir şaire mahalle kazanovası ve serseri bir çapkın gibi bakmak aptallığın daniskasıdır! Zaten sözüm ona; istisnalar elbet vardır fakat Nazım konusunda bizim kadınlarımız kadar ön yargılı olanı yoktur dünyada. Nazım’ın aşklarına  karşı istisnasız bir nefret vardır coğrafyamızda. Sırf hayatında bu kadar kadın olması ve terk edişleriyle bilinmesinden ötürü.

Konunun derinini anlayamamakla alakalı bir durumdur. Anlamasına rağmen kötüleyenleri zaten hiç idrak edemedim zira kara cehaletten. Şahsımın da bu durumlarla çok karşılaştığım, haliyle çok güldüğüm olmuştur. Dereceyle bitirilmiş edebiyat fakülteleri size bir sevgiyi hissettiremez, kalbinize bir konuda sevgiyi koyamaz. Uzmanlık yapın, tez yazıp doktoraya hazırlanın, duygu yoksa konu kapanmıştır. Sevmek gerekir azizim sevmek! Bir kadını, kediyi, çiçeği, bir bulutu belki maviyi. Hayatta hiçbir şeyi gerçekten sevememiş biri maalesef anlayamaz Nazım’ı. Onu ancak  ruhunu anlayan bilebilir onun beslenme kaynağının yüreği olduğunu, hissettiği aşklar sayesinde bu denli ölümsüz şiirler yazdığını. Sanatın doğasında, ruhunda duygular olduğunu. Yoksa Nazım’ı anlamak şöyle dursun; geriye kalan betimlemeler sadece şiirini teorik olarak eleştirmek ya da başka kişilerle mukayese etmek gibi zerzevatça eşleştirmelere ve beyhude zaman harcamaya ve laf-ı güzaftan ileri gitmez, gidemez.

Kadıköy’e ya da Türkiye’nin farklı illerinde birkaç noktada olan Nazım Hikmet Kültür Merkezlerine gidip, tütün eşliğinde bira içip, en piyasalaşmış Nazım şiirlerini arada muhabbet içine yerleştirip efendim Che Guevara beresi takmakla ne komünist, ne Nazım’cı olursunuz. Aklıma gelmişken biraz uğraşırsak bir akım olabilir bence, söylenişi de hoş oldu; Nazımcılık. Yarına çalarlar canım ülkemde ya da trafoya kedi girer olur ya burası Türkiye. Neyse ki NHKM (NAZIM HİKMET KÜLTÜR MERKEZLERİ) ile ilgili de yakında ayrı bir yazı yazacağım. Dünyadaki belki CHE’den sonra en romantik Komünisti kullanıp nasıl kapitalizmin ve sistemin, çarkları ettiklerini anlatacağım. Üzülerek. Sinirlenerek!

Yazının sonuna gelirken, epeydir  malum hayat telaşelerinden ötürü  yazamamış olmanın  üzüntüsü içinde olduğumu belirtirken, siz değerli okurlar için bundan sonra sık sık yazmaya çalışacağımı da söylemek isterim. Nazım’ın kendi yaşamını yine eşsiz bir şiirle anlattığı, benim de çok sevdiğim, güzide eseri OTOBİYOGRAFİ ile veda ediyor, tekrar görüşeceğimiz başka bir yazıya kadar en kalbi şükranlarımı sunuyorum.

OTOBİYOGRAFİ 

1902’de doğdum

doğduğum şehre dönmedim bir daha

geriye dönmeyi sevmem

üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim

on dokuzumda Moskova’da komünist Üniversite öğrenciliği

kırk dokuzumda yine Moskova’da Tseka-Parti konukluğu

ve on dördümden beri şairlik ederim

kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir

ben ayrılıkların

kimi insan ezbere sayar yıldızların adını

ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de

açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler

kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini

verdiler de

otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu

elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ’dan Havana’ya

Lenin’i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924’de

961’de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni

sökmedi

yıkılan putların altında da ezilmedim

1951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün

52’de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım

şu kadarcık haset etmedim Şarlo’ya bile

aldattım kadınlarımı

konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım

hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim

yalan söyledim başkasını üzmemek için

ama durup dururken de yalan söyledim

bindim tirene uçağa otomobile

çoğunluk binemiyor

operaya gittim

çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın

çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21’den beri

camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye

ama kahve falıma baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır

Türkiye’mde Türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha

yakalanmam da şart değil

başbakan filân olacağım yok

meraklısı da değilim bu işin

bir de harbe girmedim

sığınaklara da inmedim gece yarıları

yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında

ama sevdalandım altmışıma yakın

sözün kısası yoldaşlar

bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da

insanca yaşadım diyebilirim

ve daha ne kadar yaşarım

başımdan neler geçer daha

kim bilir.

Nazım Hikmet RAN

Etiketler :
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA
şanlıurfa urfa