Ülkemizdeki kütüphanelerde 12 milyon kitap varmış. Almanya’daki kütüphanelerde 104 milyon. Rusya’da 739 milyon. Okuma oranımız da oldukça dikkat çekici: Yüzde 0,1 yani binde 1. Bu oran Japonya’da yüzde 14 dolaylarındaymış. Amerika’da ise yüzde 12. Okunan kitap sayıları ülke nüfusuna göre orantılandığında: Bir Fransız yılda 7 kitap okuyormuş. İsviçreli 10. Türk ise 10 yılda 1 kitap!
Yine öğretmenlere rotasyon söylentisi kol geziyor.
Hem de savaş, başkanlık, FETÖ, olağan üstü hal ve daha nice soruna rağmen!
Yıllardır gündeme gelip gelip tekrar rafa kaldırılan mevzu!
Olsa bir türlü olmasa bir türlü…
Üç, beş, altı derken sekize ulaştı ama daha garantisi yok.
Artıları eksileri düşünüledursun bu gidişle uygulanamayacak gibi.
Bir tarafta sabırsızlıkla rotasyonu bekleyenler, diğer tarafta istemeyenler…
Herkes hesabına geleni istiyor elbet.
Eğitimi umursayan yok.
Pardon!
Yoksa var mı?
Öyle ya sürekli bir şeyleri düzeltmeye çalışanlar…
Neden eğitimde sürekli bir yenilik arayışı var dersiniz?
İşler yolunda olmadığı için mi?
Neden bir türlü yoluna girmiyor bu işler?
Uygulayıcılar ikna edilmediği için olabilir mi?
***
Kimi mi?
Öğretmeni elbette!
Yaptığın değişiklikleri uygulayacak olan en öndeki neferleri…
Sistem değiştiriyorsan uygulamaya geçmeden önce öğretmene anlat.
Sonra uygulamaya başla ki sonucu görebilesin.
Değişiklik yapılıyor…
On yıl sonra bakılıyor…
Fiyasko!
Hadi bakalım sil baştan.
Peki uygulandı mı gerçekten?
Kağıt üzerinde her şey tamam.
Öğretmenin bu konuda ne düşünüyor?
Bütün değişiklikleri inanarak uyguladı mı?
Bilen yok.
Neye göre başarısız o zaman?
Sessizlik…
Değiştirin bakalım.
Keşke değiştirmekle çözülseydi her şey!
***
ÖSYM de değişiyor elbet.
Hem kendisi hem soruları…
Açıyor soruları artık!
Kapalı kapalı nereye kadar değil mi ya!
Biraz da açmak lazım!
Dur bakalım ne olacak?
Bunlar sadece deneme.
Kısa yanıtlı sorular yani.
İlerde uzunları da olacak.
Çocuğun yorum gücü falan filan…
Oldukça doğru ama çok geç!
Bunu ilkokulda dert edinip ortaöğretimde sürdürülmesini sağlamadıkça sonuç belli aslında!
Kısacası önce buna göre bir eğitim sistemi oluşturulmalı.
E zaten sistemimiz buna göre…
Peki neden başarılamıyor?
Öğretmenler ikna edilmediği için olabilir mi?
***
Kim?
Biz…
Neyi?
Kitabı…
Merak ettiğimiz her şeyi…
Nerede?
Nerede istersek…
Ne zaman?
Ne zaman istersek…
Nasıl?
Neyse boş ver!
Neden?
Boş veeer!
Yav git Allah’ını seversen! Ben inandığım kitabı okumamışım!
Ülkemizdeki kütüphanelerde 12 milyon kitap varmış.
Almanya’daki kütüphanelerde 104 milyon.
Rusya’da 739 milyon.
Okuma oranımız da oldukça dikkat çekici:
Yüzde 0,1 yani binde 1.
Bu oran Japonya’da yüzde 14 dolaylarındaymış.
Amerika’da ise yüzde 12.
Okunan kitap sayıları ülke nüfusuna göre orantılandığında:
Bir Fransız yılda 7 kitap okuyormuş.
İsviçreli 10.
Türk ise 10 yılda 1 kitap.
Oysa hepimiz okumayı tavsiye ediyoruz!
Ah şu çocuklar!
Neden dinlemezler ki bizi?
Hiç yapmadığımız şeyleri başkalarından beklemek…
Yabancı gelmedi değil mi?
Toplumumuzun kronolojik sorunlarından biri…
Belki birçok sorunun da temeli!
Eğitim anlayışımızın altındaki dinamit!
Kendi yapmadıklarımızı yapmayanı suçlamak…
Başkalarına göstermediğimiz saygıyı beklemek.
Sigara içerken öğrencilerine içmemesini telkin eden büyükler…
Kendisi televizyona kilitlenmiş halde çocuğuna kitap okumasını söyleyen anne babalar…
Sorunun temelinden sadece birkaç örnek…
Mazeretimiz ise belli:
“Ben ettim sen etme!”
Ne kadar da iyiyiz öyle değil mi?
Kendimiz için değil, başkaları için tabi ki!
Herkes iyi niyetli!
Ama nedense sorunlar tükenmiyor!
Sorular da hiçbir şeyi çözmüyor!