Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un CNN Türk canlı yayınına katılarak açıkladığı bazı konulara değinmiştik.
Not alınan başlıklardan ancak yarısında değinebildiğimiz değerlendirmeye devam etmek için önemli birkaç konuya daha değinelim:
Ortaöğretimde yeni bir yapıya geçilmesine mesela…
Çocuklarımız kimsenin deneme tahtası değilmiş. Bütün altyapı oluşmadan, hazırlıklar bitmeden herhangi bir şeye başlanmayacakmış. Öğretmen ve altyapı hazır olması gerekiyormuş.
Gerçekten harika…
Milli Eğitim tarafından yapılan hataların en büyüğü altyapı olmadan değişimler yaşanmasıydı…
Uygulanmayan değişimlerin uygulanmış zannedilerek başarısız görülmesiydi…
Yapılmak istenen şey; eleştiri, sorgulama ve 21’inci yüzyıl becerilerini kazandırmak olursa güzel olur ama öğretmen eğitimini yapmadan müfredat değişimi yapmak kendimizi kandırmaktan başka bir şey olmayacaktır.
Öğrenci ‘Nasıl olsa geçeceğim, zaten kalmak yok’ diye düşünmesine de değiniyor Sayın Bakan ve bunun eğitime açıktan zarar verdiğini belirtiyor.
Bununla ilgili çalışmalar yapıldığını ve taslağın hazır olduğunu dile getiriyor. Bakalım ne çıkacak ve nasıl olacak. Henüz ayrıntı yok. Keşke uygulamaya geçmeden paylaşılsa da artıları ve eksilerini tespit ederek düzeltme fırsatı olsa!
Sonra İmam Hatip konusuna geliyor konu. En az PISA kadar önemli bence. Sayın Bakan kimseyi zorla İmam Hatiplere kaydetmediklerini söylüyor. Beş tercih verdik. Çocukların yüzde 92’si ilk üç tercihine yerleştirildi diyor. Çocukları günlük politika üzerinden yıpratmasınlar diyor.
Ama tercih konusunda bilmediği ya da dile getiremediği konular var gibi!
Gelmiş geçmiş en adaletli ve şeffaf sistemden, sınavı kaldırdık diyerek en adaletsiz ve karmaşık sisteme geçildiğini elbette çok iyi biliyordur ama siyaseten bilmezlikten geliyor gibi!
Birinin Sayın Bakan’a işin hiç de göründüğü gibi olmadığını söylemesi gerekiyor.
Önceden en azından seviyesine göre bir okula giden öğrencinin hakkına razı olarak, daha iyi bir okul kazanamadıysa önüne bakıp elindeki imkanları değerlendirmeye çalışması mümkündü.
Bugün ise daha iyi bir okula gitme şansının elinden alındığını, en azından seviyesine uygun bir okula gidebilme ihtimalinin olmadığını düşünüyor.
Eğitimin bir hizbin, grubun, küçük bir teşkilatın kurumu değil, milletin kurumu olduğunu açıkladığı anlar ise gerçekten gözleri doluyor insanın!
Bunun gereğini de fiili olarak yapılıyormuş!
İşte özlenen eğitim anlayışı…
İki yıldır güzel dilekleri ve düşünceleri dinliyoruz, uygulamaları gördüğümüzde daha somut değerlendirme fırsatları da bulacağız.
İnşallah her şey çok güzel olur.
Sözleşmeli öğretmen alımıyla ilgili takvim, sözleşmeli öğretmenleri tayin ve eş durumunun altı yıldan dört yıla inmesi, doğa koleji ve diğer özel okulların durumları üzerine de değerlendirmeler yapılıyor.
Toplumun ‘Milli Eğitim bir çözüm bulsun’ yaklaşımına; görevim belirli kuralların üç kez üst üste ihlali sonunda kurumun kapatılması, yani öğretiminin sonlandırılması ama kurumu kapatınca ne olacak şeklinde yaklaşıyor ve çözüm bulmanın hem öğretmenler hem de öğrenciler için daha doğru olduğunu belirtiyor.
Milli Eğitim Bakanlığının, öğrencinin eğitim hakkını savunmak zorunda olduğunu düşününce doğru da söylüyor. Sonuçta çözüm de bulunduğu için doğru yönetilen bir süreç olduğu görülüyor.
Sonuç olarak birkaç konuda net açıklamalar yapılmasa da, genel itibariyle olumlu bir tablo çiziyor Sayın Bakan.
En güzel tarafı da aceleci davranmadan sindirerek ve gelişimini tamamlayarak değişime gidileceği ki işin kilit noktası bu zaten!
Aksi takdirde en mükemmel sistemi de getirseniz sonucun hüsran olacağı defalarca birçok kişi tarafından söylenmiştir.
İlk defa bir bakan tarafından defaatle tekrarlanması umut verici.