“Sorun Yorumu mu yoksa yorum sorunu mu?”
Ferit Edgü okumakla ilgili kaleme aldığı bir metinde kullanıyor bu cümleyi.
Okuma konusundaki sorunları; ironik bir şekilde, böyle bir sorun olmadığını iddia ederek dile getiriyor.
Metni okuyan birçok insan verilen örneklerin gerçek olduğuna ve böyle bir sorun olmadığına ikna oluyor!
Yapılan araştırmaya göre, İstanbul Üniversitesinde okuyan bir gurup öğrenci üzerinde yapılan çalışmada yüzde seksen civarında önemli bir çoğunluk yanlış anlamış.
Yani metindeki ironiyi anlayamamış.
Boğaziçi üniversitesinde ise bu oran sadece yüzde altmışlara gerileyebilmiş.
Düşünün, en iyi üniversitelerdeki durum bu!
Kitabı anlamadaki durum buyken hayatı anlamada farklı olabilir mi?
Belki küçük farklar görülebilir ama pedagojik açıdan bakıldığında yelpaze çok da geniş olamıyor.
Ekonomiden eğitime, sağlıktan tarıma herkes inanmak istediğine inanıyor.
Her kesimin gerçeği farklı ve kendisi için son derece doğru.
Ülkemizde hangi konuda kiminle konuşursanız konuşun anında dikkati çeken tarafgir bakış açısı bizi asıl gerçeklerden uzaklaştırıyor.
Kendi gerçeklerimizle mutlu olmayı tercih ediyoruz!
Çünkü böylesi çok rahat!
Sorgulamak ve anlamaya çalışmak rahatımızı, işimize gelmeyen konuların doğruluğunu kabullenmek sinirimizi bozuyor!
Böylece konuyla ilgisi olmayan sohbetler, çözümden çok uzak tartışmalar ortaya çıkıyor.
Üste çıkmak için ilgisiz argümanlar buluyor, son sözü söyleyebilmek için komik durumlara düşüyoruz.
Hatta karşımızdakini destekleyen düşüncelerimizi bile aslında ona çok karşıymış gibi dile getirdiğimiz oluyor.
Haklı olanı kabullenmek yerine kendimize mal ederek, tam tersini söylüyormuşçasına aynı şeylerden bahsediyoruz.
Hiç alakası olmayan noktalara giderek karşıdakini aptal yerine koyduğumuzu zannediyoruz.
Sorunu yorumladığımızı düşünüyor ancak sorundan haberdar olmadığımız gibi yorumla ilgili sorunlarımız olduğunu göremiyoruz.
Eğitimle ilgili konuşurken mesela…
Her kesin yığınlarca şikayeti var…
Kendi açısından beklentileri var…
Ama nasıl çözülebileceği konusunda fikri olan var mı?
Ya da bunu dile getiren…
Dini eğitim olsun! Bilimsel eğitim olsun!
Peki bunlar birbirine engel mi?
Neden birini tercih eden diğerini istemiyor?
İkisi bir arada olamıyor mu?
Ya da biz mi öyle istemiyoruz?
Ve ya din eğitimi gerçekten doğru bir şekilde verilebiliyor mu?
Yine eğitime geldik dayandık.
İnanın bu kez bilerek yapmadım.
Çözüm söz konusu olduğunda başka çare olmadığı açık.
Neyse güncel örneklere geçelim.
Uçak meselesi olabilir…
Kabul edilmeli mi edilmemeli mi? Bir süredir tartışılıyor. Kabile devleti, hukuk devleti falan filan…
Peki nedeni hakkında soru soran ya da açıklama yapan kaç kişi var?
Neden gerçekleştiğini bilmediğimiz olayı yorumlayarak neyi çözebiliriz?
Bir de kriz meselesi var!
Birbirimize kriz olduğunu ya da olmadığını ispatlamaya çalışıyoruz.
Verilere göre değil, kişisel çıkarlara göre değerlendirmeler yapıyoruz.
İktidara zarar vermek istiyorsak kriz hep vardı zaten.
Her türlü başarısızlık mutlu ediyor.
Kayıtsız şartsız savunucuysak veriler dibe de vursa önemi yok!
Hepsi dış güçlerin oyunu!
Bir standardın olmadığı ortamda neyi tartışacaksın.
İstediğin fikirde ol, konuşmaya çalıştığın kişinin anlayabildiği kadarsın!
Sağa sola çemkirmeyi yorum sanan insanlarla neyi yorumlayacaksın?