Çocuklarınız “anne ben acıktım” dediğinde önüne bir tabak araba, beton, elektrik, mobilya mı
koyarsınız? Ya da ekmek çorba, salata, yumurta, et, süt mü koyarsınız? Ya da “su istiyorum” deyince
temiz su mu, kirli, kirletilmiş, işlenmiş gazlı içeceklerimi verirsiniz? Ya yaşam kaynağınız havanız? O el
bebek gül bebek, can parçalarımıza atlı arabalı, bol elektrikli bir gelecek kuralımda, eti ekmeği suyu
havayı ithal etsek te olur. Diyenleri duyar gibiyim. Hem zaten her şeyi ithal etmiyor muyuz?
“Canım bize elektrik de lazım çağın ihtiyacı, biraz kirli hava solusunlar ne olacak ki, zaten egzozuyla,
fabrika atık dumanlarıyla kirleniyor, eh birazda Termik Santral kirletsin ne olacak ki?” Diyenler bir
yana “devletimiz böyle bir plan yapmışsa memleketin faydası içindir” diyenlerde az değildir.
Konuyu anladınız. Silivri-Çerkezköy, Vize, Lüleburgaz, Nükleer Santrali’nin yanı sıra İğneada bölgesine
ayrıca termik santral projeleriyle Trakya’nın onlarca kıymetli 1.sınıf tarım topraklarına termik santral
yapımı için yoğun çalışmalar yapılmakta olduğu Trakya halkının gündemini oluşturmaktadır. Ve
herkesi tedirgin etmiştir.
Olağanüstü Hal Fırsatçılığı
Öyle anlaşılıyor ki 15 Temmuz’dan beri ülkenin içinde bulunduğu Olağanüstü Hal (OHAL) ortamından
yararlanmak isteyen Enerji Şirketleri, durumu fırsata çevirip Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı’nda yoğun
kulisler yürütüyor olacaklar ki, daha önce 1.derece tarım alanı, orman alanı ve yeraltı suyu besleme
alanı olarak planlara işlenmiş, zinhar koruma altında olan alanlarda plan değişlikleri yaptırıyorlar.
Bakanlık’ta “ülkenin hali menfaatleri doğrultusunda” bu talepleri bir bir gerçekleştirerek Olağanüstü
Hal ortamında yol temizliği yaparak, Şirket simsarlarının taleplerine Trakya’yı feda ediyor anlaşılan.
İstanbul ve Trakya’nın akciğerlerine bu zehir hançerlerini sokmak hangi “ali menfaatin” gerekçesidir.
Kalori değeri bu kadar düşük, yeraltı bataklığında çıkarılması yüzü astarından pahalı olduğu bilimsel
olarak ispatlanmış kömür rezervleriyle “yerli-milli” kaynak mı yaracaksınız, yoksa Trakya topraklarına
ve halkın mülklerine el mi koyacaksınız?
İneği-samanı-unu-buğdayı- zerzevatı bile yabancıdan alıyorsun sorun olmuyor, Eklektiği dışarıdan
alıyoruz diye “milliğin” mi kabarıyor!
Trakya halkı yurtlarından sürülmek mi istemiyor?
Sadece Silivri-Çerkezköy sınırları içinde 545 hektarlık devasa bir alan içinde yapılması planlanan
Kömürlü Termik Santral projesi için, adı geçen arazinin çok büyük olduğu ve halk arasında bu arazinin
zehirli atık alanlarında da kullanabileceği söylentilerinin yanında, geçimlerini orman (Mangal
Kömürü),hayvancılık ve tarım ürünleriyle sağlayan 20 den fazla köy ve mahalleyi birinci derecede
yaşanmaz hale dönüştüreceğinden, dahası bacalardan çıkan gazlarla (kükürt, karbondioksit, monoksit
ve diğer yüksek ısıyla ortaya çıkan ağır metal ve gazların) hakim rüzgarlarla kilometrelerce uzaklara
taşınacağı, asit yağmurlarına yol açacağı ve tüm canlı türlerinin yanında havayı, suyu, gıdayı
zehirleyeceği bir efsane değildir. Yatağan, Elbistan Afşin ve ülke genelinde kurulmuş tüm termik
santrallerinin tahribatlarının bilimsel verileri sanal ortamda herkesin ulaşabileceği çokluktadır.
Buralardaki nüfus hareketleri ve halk sağlığı sorunları apaçık ortadadır. Aynısıyla Trakya halkı yüz yüze
kalma tehdidi altındadır.
“İlçedeki Yatağan Termik Santrali Yatağan halkı için önemli bir kanser kaynağıdır. Eski ve verimsiz
yöntemlerle üretim yapmaya devam eden santral nedeniyle çocukların yüzde 95’inin kanındaki kurşun
oranı normalin üzerinde olduğu tespit edilmiştir.. Santral, zaman zaman Yatağan havasını aşırı
derecede kirletmiş ve kapatılmıştır. Yatağan Termik Santrali zaman zaman kara duman yaymaktadır.
Nüfus seyrekleşmekte, ilçe büyük kentlere göç vermektedir.” Bu alıntı bile Trakya halkının ne ile yüz
yüze olduğunun açık kanıtıdır.
Öte yandan Ergene Nehri’nin ne hale getirildiği kör göze parmak kadar açık, net ve hiçbir tartışmaya
mahal bırakmayacak kadar önlenemeyen çevre felaketi ortadayken ve insana “kendi toprağına ve
suyuna bu kadar düşman sanayi politikası olamaz” dedirten uygulamalardan sonra, Kömürle
çalışacak termik santrallerle Trakya’nın toprağına, suyuna, havasına, ağacına, insanına bu “Enerji
Üretim Alanı” fermanları çıkarmak neden?
Ergene Islah Eylem Planı 2019 da bitecekmiş. Sevsinler. Yıllarca bir tek canlı organizmamın dahi
yaşamaz hale geldiği Trakya’nın tek akarsuyunun ve çevresinde yaşayan Trakya halkının kayıplarını
nasıl yerine koyacaklar?
Ne yapmalı
Termik santrallere karşı çıkmak yaşamı savunmaktır. Onun bunun, ötekinin berikisi için değil, her
yurttaş kendi yaşam hakkını, çocuklarının yaşamı ve geleceği için toprağını, suyunu, havasını
savunmak için kendisiyle aynı akıbeti yaşayacak herkesle dayanışma içinde olmalıdır.
Bunun siyasetle doğrudan ilgisi olmakla birlikte, kirlenmiş havayı solurken kimin hangi partiden,
hangi siyasetçiyi savunduğunun, zengin mi fakir mi olduğunun hiç önemi kalmaz. Asit yağmurları
herkesin tarlasına yağar, herkesin suyunu kirletir. Herkesin tarlasının, arsasının, evinin, bağının
bostanının emlak değerini pula dönüşür.
Bir gün biz nerde hata yaptık diye sormak zorunda kalırsanız, “Ergeneyi kirlettirmeyecektik” demek
zorunda kalmayalım diye söylüyorum.
Trakya’da hatırı sayılır çevre mücadele deneyimi olan sivil insiyatifler, platformlar, dernek ve meslek
kurumları var ve onların deneyimleri herkes için öğretici mücadelelerle dolu. Onlarla dayanışmayı
güçlendirmek, ya da köy köy, mahalle mahalle örgütlenerek yetkilileri bu yıkımdan vazgeçirecek
demokratik tepkimizi en geniş şekil ortaya koymalıyız.
Aksi halde şirketler devlet garantili tatlı karlarını kasalarına doldururlarken, bizler kansere, solunum
yetmezliğine, kömürün zehirli külleriyle kirletilmiş ata topraklarımızda derman arayan zombilere
dönüşmek içten bile değildir.
Aslolan Yaşamdır. Gerisi felaket. Dünyada bunca alternatif temiz enerji kaynaklarına yatırımlar
varken ve Trakya rüzgar ve güneşte mükemmel imkanlar sunarken, Trakya ya karşı özel bir husumet
mi var demekten insan kendini alamıyor! Hakikaten sizce de neden?