8 ve 12. sınıf öğrencileri panik halinde ve tedirginler. Korku içinde gelecekleri için mücadele etmeye çalışıyorlar.
İkinci dönemden itibaren daha da içlerine kapanacak, sorulardan başını kaldıramadan uyurgezer gibi yaşayacaklar.
Onları bu duruma getiren ise biziz: anneleri, babaları ve öğretmenleri!
Peki, bu ağır temponun sonunda, mutlu bir son mümkün mü?
En iyi okulları kazanan öğrenciler için bile evet diyemiyorsunuz değil mi?
Bu bataklık aslında herkesi yutuyor!
O zaman bu mücadele niye?
Mevcut şartlar bunu gerektiriyor diye…
Ülkemizde sadece mesleğe göre itibar sahibi olunuyor diye…
Çocuklarımızın kendi isteklerinden daha önemli olan çevresel istekler var diye…
Yüzde doksanının hayal kırıklığı yaşadığı bu anlamsız yarışı kazananlar bile mutlu değilken nasıl sürüyor bu düzen?
Çocuklarımıza ilgileri, yetenekleri ve hayalleri doğrultusunda bir eğitim düzeni kurmak bu kadar zor mu?
Yabancı dil öğrenmeleri, sanat ya da sporla iç içe olmaları, el becerilerini geliştirmeleri ya da farklı hobiler edinmeleri bu kadar zor mu?
Değil aslında!
Sınavı amaçlaştırarak bataklığa çeviren yapıdan uzaklaşıp bir araç olduğunu unutmamamız yeterli.
İnanın sınav yapan tek ülke biz değiliz.
Ama sınavlar için kısa yollar arayarak çocukların alması gereken gerçek eğitimi saptıran ve zihinleri budayan tek ülke biz olabiliriz.
Kendi oluşturduğumuz bataklığa kafalarını gömmek yerine, yaşam kalitelerini yükseltecek donanım ve yetkinlikler kazandırmalıyız.
Sınav için hazırladıkları bilgiler yerine yaşam için hazırladıkları donanımları ölçmeye çalışmalıyız.
Sınavlara girecekler ise ortaokul ve lisede belli bir akademik düzeyi tutturanlar arasından seçilmeli.
Böylece umut tacirliği yapmak yerine fırsat eşitliği sağlanmış olur.
Okulun ve eğitimin değeri artarak, sürecin sonuca etkisi olduğu gösterilmiş olur.
Eğitim sürecinin kalitesine en büyük yatırım yapılmış olur.
Böylece bataklık yavaş yavaş kuruyarak insanları yutan bir çamurdan ziyade kolayca geçilen bir yola dönüşür.
En önemlisi de yoldan geçemeyenler batarak yok olmak yerine yol üzerinde kendine yeni uğraşlar bulur.
Sonunda eğitim hayatı normale döndü.
Okullarımız açıldı…
Üniversitelerimiz açıldı…
Milli Eğitim Bakanı her ne olursa olsun tedbirlerle açık tutacağız dese de kapanması için mücadele edenler vardı.
Malum, daha önce milli eğitim bakanının birçok açıklamasının tersine adımlar atılmıştı çünkü!
Açıklamaların hepsi iyi niyet ve tavsiyenin ötesine geçememişti.
Ama bu kez durum farklı:
Aşılar var, ilaçlar yolda, tedavi yöntemleri gittikçe gelişiyor.
Cumhurbaşkanı da kapanmanın gündemde olmadığını dile getirirken sınıf bazında vaka durumuna göre karantina olacağını ama kapanmayacağını belirtti.
İnşallah durum kötüleşmez desek de gelen haberler durumun ciddi olduğunu işaret ediyor.
Ama her ne olursa olsun okulların kapanmaması gerektiği açık.
Geçtiğimiz iki yılın dahi telafisi oldukça zor olacak.
Daha fazlası ülkemiz için ölüm oranlarından çok daha büyük tahribatlara yol açacaktır.
Hayatımızdaki birçok probleme alışarak yaşamı sürdürdüğümüz gibi, salgın gerçeğiyle yüzleşerek ona rağmen yaşamı sürdürmemiz zorunludur.
Hele de aşı gibi bir silahımız varken!
Hiç kimse aşı olmak istemeyenleri öne süremez!
Onların bireysel tercihleridir ve sonuçlarına katlanmalıdırlar.
Onlar için nasıl ticari kurumlar kapatılamıyorsa, okullarda kapatılmamalı.