12:55 - Sosyal Sorumluluk ödülü Akçansa’ya
00:36 - Başkan Balcıoğlu Halk TV’ye Konuştu
00:21 - “Sessizliğin bedeli hayattır”
00:24 - BAKIRKÖY KENT LOKANTASI AÇILDI
İstanbul’dan Edirne’ye, bar sahnelerinden milyonlara ulaşan şarkılara… “Kal Yanımda” ile tanıdığımız Buğrahan Çayır, müziğe tutunduğu anları, sahne hikâyelerini ve baba olmanın hayatındaki dönüştürücü etkisini anlattı.
Türkçe Rock’ın içten ve kırılgan sesi Buğrahan Çayır, sadece müziğiyle değil, hayata bakışıyla da dinleyicisinin kalbine dokunan bir sanatçı. Edirne’nin bar sahnelerinde başlayan yolculuğu, zamanla İstanbul’un sokaklarına, dizi setlerine ve konser salonlarına taşındı. “Kal Yanımda” ile geniş kitlelerin tanıdığı Çayır’la; müziğe başlama hikâyesini, sahnedeki dönüşümünü, futbol sevgisini ve baba olmanın yarattığı yeni perspektifi konuştuk.
Buğrahan Çayır kimdir? Sizi sahnede tanıyanlar çok, ancak biraz daha derine inmek istiyoruz. Müziğe nasıl başladınız, sizi siz yapan kırılma anları nelerdi?
İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Kendi halinde, biraz içine kapanık, futbol delisi bir çocuktum. Üniversite için tercihlerimin hepsini Edirne yazmam da bu sebepten oldu. Beni sokakta futbol oynarken gören bir yönetici, Edirne’ye gelirsem takımlarında oynayabileceğimi söylemişti. Gittiğimde hayal ettiğim gibi olmadı. Ben de bir an önce şartları iyileştirmek adına bazı günlük işlerde çalışmaya başladım. Birçok iş yaptım. Müzik yapabildiğimi fark ettiğimde de ona tutundum. Biraz gitar çalıyordum ama hiç şarkı söylememiştim. Kendi kendime şarkılar ezberleyip söylemeye başladım. Gündüz farklı işlerde çalışıp gece de barlarda çalmaya başlamıştım. Aynı zamanda grup kurup besteler yapıp yarışmalara katılıyorduk. Rock’n Dark Express bölge birinciliğini, sonrasında Boğaziçi’nin düzenlediği Battle of the Bands’i kazandık. Birkaç yıl sonra ben gruptan ayrıldım. İstanbul’a döndüm.
İstanbul’a geldiğimde de bambaşka kırılma anları yaşadım. Hiç kimseyi tanımadan, sıfırdan başlamak kolay değildi. Uzun yıllar Edirne’de zaman geçirmiştim, şimdi İstanbul’da aynı şekilde her şeye tekrar baştan başlıyordum. Özel şan dersleri almaya başladım. Bir oyuncu büyüğümün desteğiyle oyunculuk eğitimleri aldım ve oyunculuk yapmaya başladım. Birkaç dizide ve sinema filminde oynadım. Oyunculuk da müzik gibi çok emek ister, o emeği gerçekten verenlere saygısızlık etmek istemem. Arada bir reklam projelerinde yer alıyorum ama kendime oyuncu diyemem. Benim yolum müzik. Sahnede olmak, bir şarkıyı insanlarla paylaşmak, o sahne anı benim için her zaman ayrıdır.
Bir kırılma anı da oğlum Can’ın dünyaya gelişi oldu. Aileme daha çok zaman ayırmaya başladım. Can’dan sonra daha seçici olmaya başladım. Ona iyi şeyler bırakmak isterim.
Tarzınız oldukça kendine özgü ve dinleyicide samimi bir etki bırakıyor. Buğrahan Çayır müziğini nasıl tanımlar? İlham aldığınız isimler veya yaşanmışlıklar var mı?
Benim için içtenlik önemli. Ne yaşıyorsam, ne hissediyorsam onu koyuyorum şarkılara. Kendimden yola çıkmayı seviyorum. Yalnız kaldığım anlar, birinin bir lafı, eskiden aldığım küçük notlar… Onlar zaman makinesi gibidir, size o zamanki duyguları hatırlatırlar ve o küçük notlardan ummadık şeyler çıkabilir.
İnsanların gözlerine bakıp onların gözlerinde bir şeyler yakalamak benim için büyük ilham kaynağı. Bir tarzdan ziyade bir duygu arayışındayım. Akustik tınılar da önemli benim için. Elektro gitarın gücüyle akustik gitarın sakinliği arasında bir yerdeyim.
Eğer yaptığım müziğe bir isim koyacaksak, buna en yakın 2000’ler Türkçe Rock olurdu. O dönemlerde müziğe başladım ve o dönem yaptığımız coverlardan, özendiğim gruplardan olabilir; ruh olarak o döneme ait hissediyorum kendimi. Bu da içime siniyor açıkçası. Arada çok uzak olmayan tarzlar da deniyorum ama yaptığıma “içten ve biraz kırılgan 2000’ler Türkçe Rock” diyebiliriz. (Spotify listesi adı oldu.)
Bir de futbol oynadığınız bir sanatçılar takımı var. Ondan da bahseder misiniz biraz?
Kimsesiz çocuklar yararına yapılan, hem futbol hem de sanatın buluştuğu bir organizasyonun parçasıyız. Ülkemizi Art-Milli Futbol Takımı olarak dünyada en güzel şekilde temsil etmeye çalışıyoruz. Kaptanımız Hasan Kabze’yle beraber Kubilay Aka, Erkan Kolçak Köstendil, Ceyhun Fersoy, Rıza Kocaoğlu, Hakan Emre Ünal, Sarp Apak, Ümit Kantarcılar, Ercan Reşat Demir, Denizcem gibi birçok aktör ve sanatçı da bizim takımda. Bir aile gibi olduk. Her hafta beraber oynamak aramızdaki kimyayı geliştiriyor. O sebeple Rusya’daki son turnuvadan namağlup döndük mesela.
Çok da güzel bir konser verdik. Bizi orada destekleyenlere, maça ve konsere gelenlere de bir parantez açmak isterim. Bizi orada hiç yalnız bırakmadılar, sürekli yanımızda oldular. O sebeple hepsine çok teşekkür ederim.
Bugüne dek yayımladığınız parçalar arasında özel bir yere sahip olanlar var mı? Sizi en çok zorlayan ya da en çok duygulandıran şarkınız hangisiydi?
Hepsinin süreçleri kendine özel tabii ama birini seçeceksek eğer bu şarkı “Kal Yanımda” olurdu. İlk şarkım, ilk kez bir filmde çaldı, milyonu geçen ilk şarkım oldu. Birçok ilk bu şarkıda oldu. Benim ve eşim için yeri her zaman ayrı olacak bu şarkının.
Beni en zorlayan şarkı “Toz” oldu.
Birincisi, şarkının bir bölümünde rap yapmak gerekiyordu. Ben o bölümleri de söyleyip demoyu Umay Umay’a yolladım. Kim söyler acaba diye konuşurken, “Sen neden söylemiyorsun?” dedi. Ben “Olur mu ki?” deyince, “Rap kimsenin babasının malı değil.” diye bir cümle kurdu. O cesaretle şarkıyı kaydettim.
İkincisi, Toz’un klip senaryosunda saçlarımın kazınma sahnesi vardı. Uzun zamandır saçlarımı uzatıyordum, o sahne geldiğinde hiçbir şey düşünmeden saçları kazıdım. Her bakımdan beni en zorlayan şarkı, açık ara “Toz” olur.
“Kal Yanımda” şarkınız, Delibal filmiyle birlikte daha geniş bir kitleye ulaştı. Bu parçanın sizin kariyerinizdeki yeri nedir? O döneme dair hatırladığınız özel bir an var mı?
O süreç çok hızlı ve beklenmedik gelişti aslında. Şarkıyı zaten kendi çevremde çalıyordum, dinleyenler biliyordu ama Delibal sayesinde bir anda çok daha büyük bir kitleye ulaştı. O günler telefona gelen mesajların, bildirimlerin ardı arkası kesilmemişti. Hâlâ “Kal Yanımda”yla ilgili çok güzel mesajlar ve videolar alıyorum.
En unutamadığım an, bir sahne sonrası eve dönerken Galata’nın oralarda bir grup müzisyen beni görüp hep bir ağızdan “Kal Yanımda”yı söylemeye başlamışlardı. Bir şarkımın bu kadar insana dokunması ve şarkıyı ezbere söylemeleri çok güzel hissettirmişti.
Edirne’de önce Cornershop, sonrasında Control+Z adlı grupla başlayan müzik yolculuğunuzdan bugünlere uzanan bir süreç var. Geçmişe dönüp baktığınızda, o sahne deneyimleri ve yarışmalar size ne kattı?
O günler benim için bir okul gibiydi. Küçük barlar, yarışmalar, amatör sahneler… Belki büyük kitlelere ulaşmıyorduk ama orada aldığım her alkış, her sessizlik bile bana bir şey öğretti. Kimi zaman kimse dinlemiyordu ama bir kişiyle bile göz göze gelip bir bağ kurmak yeterli oluyordu benim için. Bence sahnedeki karakterinizi kimse dinlemezken nasıl çaldığınız belirler.
Yarışmalara katıldım, kazandığım oldu, finale kadar gelip elendiğim de oldu. Bunlar insana sabretmeyi, pes etmemeyi öğretiyor. Şimdi o günlere dönüp baktığımda, “İyi ki oralardan geçmişim.” diyorum. O sahne deneyimleri olmasa, şimdi sahnede bu kadar rahat ve gerçek olamazdım.
Özellikle genç dinleyiciler sizi yakından takip ediyor. Buğrahan Çayır olarak önümüzdeki döneme dair planlarınız neler? Yeni projeler, albüm ya da sürpriz iş birlikleri var mı?
Özellikle son dönemde sosyal medyada çok güzel geri dönüşler alıyorum. Çok teşekkür ederim.
Birçok projenin içindeyim. Bunlardan en önemlilerinden biri bir feat. Çok sevdiğim bir dostumla beraber bilinen bir şarkıyı farklı bir şekilde yorumladık. Bitince duyuracağız elbette ama şimdilik bu kadar bahsetmiş olayım.
Bir de Reşat Saral’la birlikte kurduğumuz “Dengi Dengine” var. Edirne’de ilk tanıştığım müzisyendir kendisi. Hâlâ beraber üretiyoruz. Kısa bir ara vermiştik, şimdi yeniden çalışmalara başladık. Çok güzel şeyler kaydettik. Yakında yayınlayacağız.
Bir de “Grey” adında cover çaldığımız bir grubum var. Ciddi bir kitlemiz oluştu, bizi asla yalnız bırakmıyorlar. Kadıköy’de nerede çalsak yanımızdalar. Çok teşekkür ediyorum hepsine.
Buğrahan Çayır, müziğe içtenlikle sarılan bir isim. Her şarkısında biraz kendini, biraz bizi anlatıyor. “Duyguların peşinden gitmek, sahnede gerçek olmak” diyen Çayır’ın yolculuğu, yeni projeler ve iş birlikleriyle hız kesmeden devam ediyor. Müzikte samimiyeti arayan herkes için onun hikâyesi bir ilham kaynağı olmaya devam edecek gibi görünüyor.
Röportaj: Cavit Yoldaş