İnsanbilimci Erich Fromm tarafından ortaya atılmış olan “Toplumsal şizofreni” kavramı, bilinci düşük, hayal ile gerçeği ayırt etmekte zorlanan, kendisine ve çevresine yabancılaşma durumudur.
Bu yapı tek başına hareket edecek cesarete sahip değildir, zayıf ve çaresizdir. Bir tür hipnozun etkisi altında kalmış duygusuyla hareket ederler. Algılar zayıfladığı için de toplumsal şizofreni hastalarını hemen etki altına almak mümkündür. Ve ne acıdır ki hepimiz bu yolda hızla ilerliyoruz, hatta daha da acısı, bu durumun içinde olduğumuzun farkında bile değiliz. Gitgide bölünüp parçalanıyor, birbirimize yabancılaşıyor, yabancılaştıkça da gruplaşıyoruz. Gruplaştıkça dışımızdaki gerçeklerden korkuyor, korktukça da paranoid belirtiler göstermeye başlıyoruz. Komplo teorileri üreterek bizden olmayanların bize zarar vereceğine inanıyoruz. Hikayenin içindeyiz ama anlamıyoruz. “Bir” derken ”ikiye” böldük. Hala ve ısrarla bir futbol maçının sonucuymuş gibi galibiyet peşindeyiz. Kahramanlığı zalim olmak sanıyoruz.
Bu hastalığın adı, ”Toplumsal şizofreni.” İlaç mı? “Bütünleşmek.” Her ne şekilde olursak olalım her ne yaşarsak yaşayalım toplum olarak birbirimize yabancılaşmadan bütünleşebilirsek bu hastalıktan ve bu hastalığın yarattığı hezeyandan kurtulabiliriz.
Geçerli olan tek şey, ” İnsan olma konumunu korumaktır.” Tüm inançlarda, tüm düşünsel ve bilimsel alanlarda olmazsa olmazdır bu etik prensip. İnsan olma konumunu koruyamıyorsak gerisinin anlamı yoktur çünkü. Kendimle birlikte hepimizi ”İnsan olmanın”, hatta ”Olma”nın en temel çekirdeğine davet ediyorum.
O halde, bir olduğumuz, bin olduğumuz, diri olduğumuz, bütün olduğumuz yollarda buluşalım…