Daha önce sistem mi insan mı diye sormuştuk.
Sorumlunun kim olduğu hakkında sohbet etmiştik.
Şu sıralar eğitim sistemi üzerine çok tartışmalar duyuyorum.
Sınav odaklı olduğu eleştiriliyor.
Acaba kendisi mi sınav odaklı yoksa biz mi o hale getiriyoruz?
Ben de bir öğretmenim.
Yıllardır birkaç kez değişikliğe uğrayan ders kitaplarını kullanıyorum.
Gerçekten çok güzel kazanımlar amaçlanarak hazırlanmış faydalı kitaplar.
Sonra yardımcı olarak hazırlanan kitaplara bakıyorum!
Tek kazanım sınav!
Sonra bunların ders kitaplarından daha fazla prim yapmasını değerlendirince, kısa yolcu mantığımıza nasıl sarıldığımızı görüyorum.
Eğitimde kısa yol olmamalı oysa…
Uzun yol gösterilip kısayı kendisi sezmeli öğrenci…
Aksi halde eğitim değil öğretim oluyor sadece.
Sonuç olarak suçladığımız sistemi o hale getiren yine biziz.
O zaman sormadan edemiyor insan.
Sistem mi sınav odaklı yoksa insan mı?
Bu sorunun cevabını doğru olarak veremediğimiz için çök önemli bir anahtar olan eğitimi kullanamıyoruz.
Sonra kapıları omuz atarak kısa yoldan açmaya çalışıyoruz.
Öyle bir dönemden geçiyoruz ki!
Ne zaman ne olacağının garantisi yok.
Öngörülebilir bir gelişme olması pek mümkün olmuyor.
Bundan en çok etkilenenler kim diye sorsanız, herkes el kaldıracak!
Herkesin oldukça canı yandı tabi!
Biz eğitimciler de bu durumdan etkilenenler arasındayız.
Uzaktan eğitim eğitimciyi de öğrenciyi de çok yordu:
Uzaktan eğitim faydalı mı zararlı mı?
Derse girmeyen öğrencinin bilgisayarı var mı yok mu?
Derse giren öğrenci kamerayı açmalı mı açmamalı mı?
Kamera açmayan öğrenci dersi dinliyor mu dinlemiyor mu?
Bunlarla mücadele ederken bir taraftan da anlık değişen durumlara göre hazırlıklar yapıldı:
Okul açılacak mı açılmayacak mı?
İki gün mü üç gün mü?
Sınıflar ikiye mi bölünsün üçe mi?
Sınav yapılacak mı yapılmayacak mı?
Yüz yüze mi yapılacak uzaktan mı?
Bir aralar bazı çelişkilerle handikaplara girildi:
Devlet okulları kapalıyken dershaneler neden açık?
Özel okullar nasıl tam gün eğitim verebiliyor?
Derken, bugünkü en önemli soruya ulaştık:
Bu yılki eğitim tekrar edilmeli mi edilmemeli mi?
Yani bütün öğrenciler için sınıf tekrarı gerekli mi?
Bakalım daha hangi sorular bekliyor bizi?
Bekleyip göreceğiz ama şu kesin:
Türk eğitiminin salgından daha önemli sorunları var.
Üniversite rektörleri bir iyi niyet anlaşması imzalamış.
Artık her üniversite öğrencisi bulunduğu şehirdeki üniversitelerin imkanlarından yararlanabilecekmiş.
Böylece salgın döneminde ailesiyle birlikte kalan öğrenciler, ihtiyaç duyduklarında bulunduğu şehirdeki herhangi bir üniversiteye gidip çalışmalar yapabilecek.
Gerçekten güzel bir olanak.
Dahası çatışma yerine, böyle anlaşma haberleri duymak iyi geliyor insana.
Salgın geçince de sürdürülmesini umuyoruz.
Faydası olur zararı olmaz.
Üniversitelerimizi alkışlıyoruz.