Yıllar önce öğrencilik zamanlarımda bir kitap okumuştum.
Atilla İlhan’ın çok beğendiğim “Hangi Atatürk” adlı kitabı.
Atatürk’ü farklı yönleriyle ortaya koyan kitap bir liderin çok değişik dengeleri gözetmesi gerektiğini çok güzel bir şekilde anlatıyor.
Konulara farklı açılardan bakabilmeyi başaran, durumları tüm gerçekleriyle görmeyi arzulayan herkesin hoşuna gideceğine eminim.
Bugünlerde ayyuka çıkan Abdülhamit tartışmaları nedense o kitabı hatırlattı bana.
Sanki Abdülhamit’in de bu şekilde farklı yönleriyle ortaya koyulma ihtiyacı var gibi!
Tabi ki at gözlüğünü çıkarmak istemeyen ve her halükarda inanmak istediklerinden vazgeçmeyenler olacak.
Ama gerçekleri arayanlara bir kapı açılacaktır.
Kaybettiği toprakları nasıl kaybetti?
Mevcut şartların zorunluluğuyla mı yoksa kişisel çıkarları için mi kararlar verdi?
Memleketi kurtarmak için neler yaptı?
Yaptığı birçok yeniliğin altında yatan sebepler neler?
Yabancı bilim adamlarını barındırmak ve kız çocuklarını okutmak için neler yaptı?
Muhafazakar yönü kadar ön plana çıkan modern fikirlerini neden hayata geçirmekte zorlandı?
Hoşlandığı müzik ya da sosyal faaliyetler nelerdi?
Benzeri birçok bilginin yaygınlaşması herkesin hoşuna gitmeyecektir.
Çünkü herkes Abdülhamit’i kendi penceresinden görmek istiyor.
Gerçekler kimsenin umurunda değil.
Kimse iyisiyle kötüsüyle kabullenerek doğrusuyla yanlışıyla görüp ders almak istemiyor.
Kendi zihniyetini besleyecek unsurlar arıyor.
Zihniyeti insanlığının önüne geçmiş çünkü!
Her geçen gün eriyen paramızı korumak için hiçbir şey yapamadığımız doğru.
Ya da bir şey yapmak istemediğimiz…
Ekonomik krizin de ötesinde bir düşüşle karşı karşıya olduğumuz…
Giderek alım gücümüzün daha da düştüğü…
Zengin daha zenginleşirken, fakirin daha fakirleştiği…
Adalet ve hukuk konusunda birçok sorunumuz olduğu da doğru!
Zaten kısa vadedeki ekonomik sorunlarımızın bir kısmının da bundan kaynaklandığı…
Herkesin evrensel hukuk ve ahlak anlayışını umursamadan kendini koruyan adaletin peşinde koştuğu…
Asıl ve en temel problemimiz olan eğitimin her geçen gün daha da dibe vurduğu da doğru.
Uzun vadede ve gerçek çözümün tek yolu olan eğitimin zurnanın son deliği olmaktan kurtulamadığı…
Şekilsel yeniliklerle sorunları çözebileceğini sanan ehliyetsiz yetkililerin elinde boğulduğu…
Eğitimin evrensel kıstaslarından zerre kadar anlamayan, sadece kendi zihniyetine hizmet etmek için kullanan beyinsizlerin varlığı…
Ekonomiyi en temel dayanakları olması gereken teknoloji ve tarımdan ziyade hala inşaatla ayakta tutmaya çalışan bir anlayışın hakim olduğu da doğru.
Siyasi yalakalıkla bir yerlere gelinebilen bir ortam olduğu…
Basın organlarının da bunun bir parçası haline geldiği…
Herkesin algı yönetimiyle istediğini alacak kısa yolların peşinde koştuğu…
Hepsinin örnekleri var.
Bütün bunlar binlerce yıllık geleneklerimizle ilgili olduğu kadar mevcut yönetimin de sorumluluğunda tabi.
Yani muhalefetin elinde bu kadar malzeme var.
Bu sorunlara çözüm yolları geliştirerek halka anlatma imkanı var.
Ama bunun yerine ne yapılıyor?
Cumhurbaşkanının kaçacağı gibi komik iddiaların arkasına saklanılıyor.
Söyleyen ve inananların buna inanması ise daha komik.
Ülkeyi yönetmeye tabi olanların kendi itibarlarını böyle zedelemesi üzücü.
Onlara körü körüne inanan trollerin de eleştirdikleri kitlelerden bir farkları kalmıyor.
Azıcık düşünen ve araştıran birisi 20 yıldan fazla bir süre iktidarda kalan, defalarca seçim kazanmış, hala hatırı sayılır bir desteği olan, sadece ülkesinde değil dünyada da gündem olan bir liderin kaçabileceğine ihtimal vermez.
İyi kötü tarihe malolacak ismini böyle lekeleyebileceğine inanmaz.
Daha önce de benzer durumlar yaşandı ülkemizde.
İdam edilen, hapse atılan liderlerimiz oldu?
Hangisi kaçmış?
Kaçarak yaşamak yerine onuruyla ölmek için savaşmak var bizim genlerimizde…
Dolayısıyla bu tür iddialar iddiayı atanı itibarsızlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor görüldüğü gibi.