İşsizliğin günümüzün en başta gelen sorunları arasında olduğunu hepimiz biliyoruz. Günden güne de artarak büyüyen bir sorun. Her yıl mezun olup eğitimlerini tamamlayan gençler bu kısır döngünün içine eklenmeye devam ediyor.
İşsizliğin günümüzün en başta gelen sorunları arasında olduğunu hepimiz biliyoruz. Günden güne de artarak büyüyen bir sorun. Her yıl mezun olup eğitimlerini tamamlayan gençler bu kısır döngünün içine eklenmeye devam ediyor. İş görüşmelerine gidiyorlar çoğu tecrübeniz olmadığı için uygun bulunmadınız cevabıyla elleri boş geri dönüyorlar. Ne saçma bir bahanedir aslında tecrübesiz olmalarından dolayı işe alınmamaları. Sanki müdür olarak işe başlatacaklar. Tabi ki tecrübesiz olacak daha yeni okulunu bitirmiş teknik bilgisini tamamlamış, işe başlarsa da pratiğini yapacak. İşe alınmazsa nasıl tecrübe kazanacaklar. Bunun sonucunda durum şöyle gelişir, eğitim aldığı bölüm öğretmenliktir ama atamamıştır satış danışmanı olmuştur. Dolayısıyla aldığı eğitim başka, yaptığı iş başka olan alakasız işlerde çalışan bir sürü eğitimli işsizlerimiz olur. Hayata devam etmek için kazanç sağlaması gerekir bunun içinde istediği işin olup olmamasının bir önemi yoktur. Eğitim dönemindeki ideallerinin yerini hayatta kalma savaşı almıştır. İdealler, hedefler, hayaller her zaman içinde bir yara olarak kalacaktır.
İşsizlik sorunu bazı çıkar düşkünü, kul hakkı nedir bilmeyen işverenin lehine sonuçlanır. Çünkü düşük ücretle çalışacak eğitimli işsizler arasında seçim hakkı işverenindir. Bunu da çok güzel kullanırlar. İnsanların işe ihtiyacı olduğunu bildikleri için sömürebildikleri kadar sömürürler. Bütün haklarından çalarlar. Nasılsa şikayet edecek durumları yok ya zaten iş bulmak zor diye düşünüp ellerinden geleni yaparlar. Konumuzu örneklerle desteklemek gerekirse; sigortasız işçi çalıştırılır, sigortası aldığı maaş üzerinden ödenmez, asgari ücretten ödenir. Maaşın bir kısmı yasal olsun diye bankadan bir kısmı elden ödenir. Böylelikle çalışanın bugünkü emeğinden çalınır, gelecekte emekliliğinden çalınır, tazminat hakkından çalınır. Çalışandan bunlar çalınırken devlete de ödediği vergiden de çalmış olur. Yasal çalışma süresinden fazla çalıştırılır, resmi tatillerde çalıştırılır mesai ücreti ödenmez. Çünkü işveren, işçi çalıştığına şükretmeli bunca işsiz var isterse gidebilir düşüncesi ile her zaman bu hakkı kendinde bulur. Yani anlayacağınız çalışanların zamanından, emeğinden, geleceğinden çalınır. Çalınırda çalınır. Ancak konu hak, hukuk, adalet olunca en başı bu bahsettiğim sömürücü işverenler sınıfı çeker. Ama hepsi laftadır, uygulamaya gelince hiçbir şey yoktur. Müslüman bir ülkeyiz ya Allah’tan, kul hakkı yemekten çok korkarız. Evet sadece korkarız ama hiç ölmeyecek, bunların hesabını vermeyecek gibi insanların haklarını, emeklerini çalarak yaşarız. Çıkar düşkünü işverenlerden bahsederken diğer taraftan işçisine ve devletine karşı sorumluluklarını yerine getiren, işçisine sahip çıkıp haklarını gözetip koruyan değerli işverenlerimizi tenzih ettiğimi belirtmek isterim. Bütün işverenleri de bir kefeye koymak işini doğru ve dürüstçe yapan, sorumluluklarının bilincindeki işverenlerimize haksızlık olur.
Arkadaşlar hak verilmez alınır. Haklarımıza kendimiz sahip çıkmalıyız. İletişim çağındayız, artık bilgi edinmek, araştırmak çok basit. Hakkımızı aramak eskisi gibi zor değil. Ayrıca haklarımız kanunlarla güvence altındadır. Korkarak, koyun gibi güdülerek, ne verilirse rıza göstererek kendimize olan saygımızı yitiririz. Kendimize olan saygımızı elimizden almalarına izin vermeyelim. İşverenin kafasındaki, çalışan olarak bütün insanlık haklarımızdan vazgeçip köle olduğumuz inancını yıkalım. Mesleki emelleriniz tükenmişse ve sömürüldüğünüzü hissediyorsanız sakin kafa ile kendinize bir sorun “insan olarak beni tüketen bir işte ne yapıyorum?” Bugün ne olmak istiyorsanız onu olun. Eğer kendinizden ve işinizden memnun değilseniz, kendinizi yeniden yetişirin. Kararlar vermek için geçmişinize başvurmaktan vazgeçin, yoksa bugünkü olanakları da gözden kaçırırsınız.
Cesaretli ve bilinçli olup bu sömürü çarkına çomak sokma vakti geldi. Bizlere düşen haklarımızı bilmek ve geleceğimize sahip çıkmaktır. Devlete düşen görevse şikayet edilmesini beklemeden denetimlerini düzenli olarak yapmaktır. Vatandaşı bu bürokrasi çarkı arasında ezmekten vazgeçip, bürokrasiye bulaşmamak için haklarından taviz veren vatandaşın yolunu açmaktır. Şikayetin olmaması her şeyin yolunda olduğu anlamına gelmez. Herkes işini düzgün yaparsa hem çalışanın emeğinden hem de devletin kasasından çalınanların önüne geçmiş olursunuz. Bu yapılan hırsızlığı durdurmak demek yaşam kalitemizin artması demektir. Devlet ve vatandaş el ele verip bu sahtekarlığa son vermeliyiz. Çalışanına sahip çıkan, devletimize karşı sorumluklarını yerine getiren, adaletli, dürüst, emeğe saygı gösteren değerli işverenlerimize de teşekkürlerimi sunarım. Dileğim iş dünyasında böyle işverenlerin artması diğer çürüklerin temizlenmesidir.